Ana içeriğe atla

MAGOSALI ŞAİRE MEKTUP - SAMİ MERCİMEK


Uzun zamandır yağmur yağıyor. Bahçedeki nebatatın halini düşünmek ve tütün sarmakla geçiyor günlerim. Gönderdiğin şiirleri okudum. Uzunca bir müddet, yorulmuş kalbine nasıl bir mektup yazacağımı düşündüm. Eşim uykusuz kalmamdan rahatsız oldu, bu yüzden sana bu mektubu bir kadının ısrarını dindirmek için alelacele yazıyorum. Biliyorum gönlünün ısrarını dindirmek isteyen sana, bir saygısızlık olacaktır bu. Ama bir sonraki mektuba daha uzun zaman ayıracağıma emin olabilirsin. Mektubun devamında şiirlerin ile ilgili çıkarmalarım bulunmaktadır. Bir sonraki mektubunu merakla bekliyor olacağım.
[Aziz Ensar Ahmedi]
*
İsyanı olmayan insanın şiiri de, varlığı da nisyanını içinde barındırır...
*
Geceleri hışırdayan yaprakları anlatmak istemiyorsun ya da mavi gökyüzünün içinden kopardığı ışıkları, mevsimleri, bir isimlik ve bir bitimlik aşkları da. Sen, ‘varlık ve senin arasında’, senin yakamozlarını anlatıp duruyorsun...
En baştan alalım. Varlığı tanımakla başladın önce işe. Sesler, görüntüler, ışık öbekleri ve davranışlar, üzerine üzerine geldi; hem de anlamadan kabullenmen için. Sonra tanıyınca mavi gezegenin tüm hücrelerini, kendine dönmeye başladın. Öğrendiklerin ile tanıdın kendini. Bir ceylanın hüznüydü hüznünün adı ya da babanın bakışlarındaki ağırlıktı hayat. Dedin ki tamam böyleymiş, tutunmalı bu akışa dedin, ama olmadı. Ya kaderden sana gelenler  ya da içindeki saçları çekilen küçük çocuk şöyle dedi: ‘Bu sen değilsin!
İşte o zaman başladı sınavın. Ama farklı olarak soruları sen sordun hayata. Uyumsuzlukların, arzuların, beklentilerin kâğıtlara dökülüp ketum hayatın önüne atıldı. Ama hayat sürekli olarak sana güldü. Adı bir sevda oldu belki, belki bir anne yitiği, belki de ruhunun çığlıklarıyla doğan bir hırstı bu; gülüşün göz bebeklerine yansıyışı. Ve senin bunlardan her sığınışının adı şiir oldu...
Şöyle bir düşünelim şimdi. Kontrolünden geçmeksizin bir çok şey belleğine yüklendi ve bunlar da senin kendini inşa ettiğin materyaller oldu. Düşüp durduğun buhranların adı ne olursa olsun, sebebi temelde bir şeylerin tamamlanmamış olmasındandır. O yüzden bir intikamı alırcasına yazıyorsun şiiri.
İlaveten, şiirlerindeki git-gel hallerden anlaşıldığı kadarıyla kesin bir karar alıp geri dönüşler vermişsin. Ancak benliğine, varoluşuna dayanan kırılmalar seni yoruyor ve melankoliye alıkoyuyor. Ama şunu bil; kararlı olup ayırt etmeyi kendi rengin ile, diğerlerinin senin tuvaline kattığı renklerin farkı ile öğreneceksin.  
Şiir, bu yukarıda bahsettiklerimizin daima içinde olacak. Ama üzgünüm; bu süreç içinde ortaya koyduğun her şiir (konuları evrensel ve dil kullanımı üst düzey olsa da) senin varlıksal acemiliklerinden beslendiği için daha kendini tanıma işlevinden yoksun pek çok kişiden muhibban bulacak. -Ancak kemali barındırmayacak.-
Bu kalabalıkların sevgisi yeterli olacak mı sana? Peki sen kemali mi isteyeceksin, yoksa varlığının ve hayatın üzerine çöktürdüklerini, erekte olurcasına kâğıtlara şiir diye mi işleyeceksin? Cevabın kemal ise okumaya devam et derim. Süreç, sabır, bitiş kavramını unutma ve muhasebe yap. İşte şiir yolculuğuna kemal ile devam etmek istiyorum diyenin anahtar kelimeleri bunlardır. Var olmak bir süreçtir, alarmsız yakalanabilirsin uyanışa o yüzden işleyen zamanın içinde ol. Önüne atılan her şey, sabır direnmekten başka bir şey değildir. Bitiş yok, yorulursun, incinirsin, dinlenirsin ama bu anlarda bile çalışan zihnin salıvermeyecek seni. Ve muhasebeler yapmalısın; öyle başı yatağa koyup 25-30 dakikalık muhasebeler değil bahsedilen. Etten ve kemikten nesneye yapışan varlığını, her daim tutarlı, anlayışlı ve saygıyla yöneten ve yönlendiren muhasebeler.
Şiir iki üç cümle, bir kaç kafiye ya da söz sanatı yığını gibi görünse de arayış içindeki ruhun varoluşuna dair düştüğü anekdotlardır. Bir şeylerin yolunda gitmediğini anlayan ve gerçekten de ervahı ezelden ne sinmiş ise üzerine, anın içinde olan varlığını bundan esirgemeden ‘Olmak’ isteyen kişinin dik duruşudur. Kısacası şiir bir isyandır, müdavimi olan isyancılarını hayat ağacından koparan. Yazıyorsan, baş kaldırıyorsundur içindeki kemikleşmiş hayat fikrine... O yüzden; en başta söylenen her daim en son söze varmalı;
                                  “İsyanı olmayan insanın şiiri de, varlığı da nisyanını içinde barındırır...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEBEP - İLKER SONER

Öncesi olmadı yokun Sen bir yokluk kavurdun Üfledin çıkan dumana Dağıldı kokusu dünyamızda. Nedir bu his alaca Nefesin mi Yoksa Yok mu  Kalır burnumuzda. Şimdi Ne sebeptir  Ne sebep olamaz İntiharımıza...  

HAKİKATLERİN ACI EŞİĞİ - İLTÜZER OKAN

Hayatımızda doğruluk adı altında yaşadığımız her ne varsa, tamamının sınırında durulan bir nokta vardır: Hakikat... Çok basittir ama çoğu zaman basit diye dikkate alınmayan bu hassas nokta, ‘acı eşiğinin’ zorlandığı an onunla yüzleşmek zorunda kalınır. Bu yüzleşme kimi zaman hakikatin kendisiyledir, kimi zaman ise sadece acısıyladır. Reis Bey (Hâkim)... Hakikatin hem kendisiyle hem de acısıyla yüzleşen adam. Duruşma esnasında kullandığı “ Suç her zaman edebiyata muhtaçtır. Siz kupkuru hakikate cevap veriniz! ” cümlesi, onun hayata bakışının, kendi gözünde doğru olduğuna inandığı gerçeklerinin bir ifadesini verir. Fakat her gerçek doğru mudur? Bu soruyu kendi elleriyle yazdığı mahkeme defteri yanıtlar: Hakikati biliyor, fakat hakikatle çelişse bile kendi doğrusunu uyguluyordu. Yargıladığı bir genci suçlu olduğuna inanmadığı halde idama mahkûm etmişti. Kendince doğru olanı yapmıştı ve bunu “ Mahkum ettiğim o değil, mücerret fiildir... Varsın, bir kötünün bürünmesi ihtimali olan masu