Var
olmanın en temel öznesi seçim yapan akıldır.
Bizler
bu hayatın içerisinde, bir içerik üretme halindeyiz. Ürettiğimiz ve keşfettiğimiz
her şey aslında gözden zihnimize yansıyan şeyi daha anlamlı ve güzel kılmak
içindir. O kadar tabii olandır ki bu durum, oysa biz, suni bir yeniliği katmak
için yanıp tutuşuyoruz. En basit gereksinimlerimizi bile şekillendirerek, en
doğal eylemlere biçim vererek yapıyoruz bunu. Çevreliyoruz aklımızla her şeyi.
Kuşatmak istiyoruz her var olanı. Sığsın istiyoruz her şey zihnimizin
sınırlarına -ki- onu da biçimlendirelim, bir yeniye dönüştürelim diye.
Ben
bir ilahiyatçıyım. Amacım insani aklın hudutlarına sığdırarak ürettiği, biçim
verdiği şeylerin ötesindeki hakikati kavramaya çalışmaktır. İşin gülünç tarafı
işte burada, bir paradoksa şahit olmamızdan kaynaklanır. Çünkü insani aklın
ürettiği ile hakikat arasındaki farkı kavramaya çalışırken de yaptığım aslında
şu oluyor: ‘Hakikati yine insan aklı
içerisine sığdırarak insan aklınca anlamlı hale getirmeye çalışmak.’ Başa
sarıyor işte bu noktada mevzu. O halde ne yapmam gerekiyor? Nasıl varoluş ve
hakikat ile ilgili bilgileri insan aklının hudutlarından kurtarıp anlamlı hale
getireceğim.
Teolojik
cevap, bunu yapacak kişinin Tanrı olduğunu, yapılacak şeyin de
vahiy/ilham/mucize gibi unsurlar ile gerçekleşme yönünde olduğunu söylemektedir.
Lâkin bunlara bile bin bir çerçeve oluşturulmuş; insan aklının tezgahında. O
halde bu paradokstan çıkmak için ne yapmalıyım? Bir cevap mahiyetinde şu dalgalanıyor
dimağımda:
‘İnsani aklın işleyiş mekaniğinin dışına
çıkamıyorsam önce yapmam gereken şey onu tüm yönleriyle kavramaya çalışmak
olmalı ki onu her gördüğüm yerde tanıyayım, kokusunu alayım, göz kırpayım onun
yaşanmışlığına. Böylece en nihayetinde insani akla ait olmayan şeyleri hemen
ayırt edebileyim. İnsani aklın menşei olmadığı her şeyi karşılaştığım anda
duyumsayayım. Böyle böyle hakikati tanıma evresine geçeyim.’
Çünkü
biz ancak kendimizi biliyoruz. Kendi zihnimizi ve onun karanlıklarını. Lâkin yalnızca,
parmak uçlarına sahip olan âmâlarız. Tedirginlik dolanacak parmak uçlarımıza
belki; aklımızın karanlığında oluşabilecek bir görüntü ve bir his için. Belki
dokunduğumuz hakikati yanlış tanımlayacağız, yanlış tanıyacağız ya da yanından
bile geçemeyeceğiz. Fakat ne olursa olsun cevapsız kalmaya, akılla lanetlenmiş
oluşumuza baş kaldıracağız. Böylece varoluşumuzun en temel öznesine varacağız:
‘.. Seçim yapan akla..’
Ya
yaşam okyanusunda dalgalanıp duracağız muammaları gündelik bilgide eriterek ya
da başkaldıracağız muammalara; bu belki de bir malihulya. Fakat varoluşumuza
anlam katmak istiyorsak, seçim yapmalıyız...
Zihnimin
Notu:
Peki ya bu da bir içerik üretme biçimiyse?
Yorumlar
Yorum Gönder