Ana içeriğe atla

BALZAC ESERLERİ: RESMİ ‘KOMEDYA’


Balzac her şeyden önce, devrinin adamı olmuştur. Ne tarih, ne de pek moda olan esatir onu, etrafında kaynaşan insan kütleleri kadar teshir edememiştir. Tabiat güzellikleri karşısında pek fazla bir heyecan duymayan muharrir, insanla alâkalı her şeye derin bir tecessüsle bağlıydı. Hayatın akışı içinde karakteristik olan hiçbir şey onun gözünden kaçmazdı. Bilâkis, herkes için en alelâde, en mânasız sayılan şahıslarda, vaziyetlerde, derin mânalar görmesini ve göstermesini bilirdi. Hiçbir sınıfın ve hiçbir zümrenin, mümessili olmamıştır. Cemiyetin bütün tabalarına mensup her türlü insanlar, onun nazarında, aynı derecede merakla tetkike değer birer mevzudur. Ve cemiyet karşısında âzami hadde varan bu objektifliği sayesinde, bütün bu cemiyetin tahlilini yapmaya, devrini bütün hususiyetleriyle eserinde yaşatmaya muvaffak olmuştur.
Dante’nin “İlahi Komedya eserine nazire olarak “Beşerî Komedya” ismi altında birleşmiştir. Her romanı müstakil bir birlik olmakla beraber bunların hepsi birbirine kuvvetli bağlarla merbuttur. Beşerî Komedya’nın elli cildinde sayısız insanlar kaynaşır. Bir romanında birkaç çizgisiyle silik bir portresi çizilmiş olan bir tizi, bir başka romanın başlıca kahramanı haline gelmiş görünür. Muhtelif romanlarının şahısları arasında akrabalıklar, dostluklar, iş münasebetleri gibi alâkalar mevcuttur. Balzac, yarattığı şahısları kendi evlatları ve dostları gibi sevmiş, onlardan ayrılmaya bir türlü razı olamamıştır. Bu da muhayyilesinin nasıl ayrı bir cihan olduğunu göstermeye kâfidir. 
Balzac, idealistti, eserinde beşeri gayeler takip etmiş, ahlâk ve cemiyet hakkındaki düşüncelerini ve itikatlarını yaymaya çalışmıştı. Bu idealizminin eserine kattığı nisbî romantizme rağmen, realist romancıların ‘en realisti’ olarak kalmasını bilmiştir. Bunu da, bütün romanlarını hayattan vesikalandırmasına borçludur.
Romanlarının vakası Fransa’nın muhtelif vilâyetlerinde ve Paris’in her semtinde geçer. Bu suretle devrinin Fransa’sı hakkında umumî bir fikir vermek gayesi takip etmiştir. Fakat görmeden, tetkik etmeden tasvir ettiği bir tek dekor yoktur. Vakanın geçeceği yerin coğrafî vaziyetini, insanlarını, örf ve âdetlerini, çalışma şekillerini ve mazisini iyiden iyiye tetkik ederdi.
Balzac’ın muayyen bir ideolojisi vardı. “İki ebedi hakikatin ışığında yazıyorum: Din ve Krallık.diye yazmıştı. Fakat meşruti krallığın değil, mutlakiyetçi krallığın kurulmasına taraftarlardı. Dinin ise bilhassa katolik şekilde, insanlığa en büyük hizmetlerde bulunan bir içtimai müessese olduğuna inanırdı. 
Buna rağmen, krallık Fransa’da yeniden kurulduğu zaman, onunla ilk alay eden gene Balzac olmuştur. O, kendi muhayyilesinde yaşattığı hususi bir din ve krallık şeklinin peygamberi idi. Gerek din adamlarının, gerek krallık idaresinin kötülüklerini tenkitte o kadar ileri gitmişti ki, bunlara faydasından ziyade zararı dokunduğunu söyleyenler olmuştur.
Çağdaşları, çok defa romanlarında, hep fena şahısları ve fenalığı tasvir etmiş olduğunu söyleyerek ona hücum etmek istemişlerdir. Gerçi eserinde cemiyetin birçok zararlı tipleri harikulâde bir maharetle tasvir edilmiştir. Bununla beraber Albay Chabert gibi iyiliğin timsali diye gösterilecek insanlar da bu eserde nadir değildir. Ve Balzac “faziletli bir adama enteresan kılmak gibi müşkül bir dâvayı” hallettiğini söyleyerek övünürdü. 
       Balzac’ın hudutsuz olan yaratma ve terkip kudreti yanında fikir kudreti bilhassa kaydedilmeğe değer. Kendisine hemayar olarak gösterilebilecek romancıların hepsine, bu noktadan üstündür. Bilgi ve malûmatı sonsuzdur: Metafizik, psikoloji, din, ilim, felsefe, beşeri bilgilerin her sahasında eseri hayrete değer bir zekâ ve görüş kudretinin misalleriyle doludur. Kahramanlarını, gündelik hayatlarının maddi ve mânevi bütün taraflarıyla teşhir eder. Ve bize onların hastalıklarından bahsederken doktordur, ticari ve hukuki işlerini anlatırken bir avukat. İş hayatında hiç muvaffak olamayan Balzac, romanlarında herkesi hayrete düşüren bir ticaret ve iş zekâsı gösterir. Cesar Birotteau romanı bunun en sarih misalidir. İşte bu muhayyel şahıslar, bize bu kadar olarak tasvir edildikleri içindir ki onları, tıpkı yakından tanımış olduğumuz ahbaplar gibi hatırlarız. Romancının en hakiki kudreti de bu değil midir?

Not: Yazı, ifade edilen (Yücel, 1961) kaynaktan doğrudan alınmış ve gerekli görülen yerler dikte edilerek siz okuyuculara sunulmuştur.
Kaynak:
Yücel, T. (1961). “Balzac (Hayatı, Sanatı, Eseri)”, İstanbul: Varlık Yayınları, ss. 14-17.
Editörün Notu (Tenâkuz):
Balzac, güçlü bir ‘kişilik kimliği’ni oluşturmanın yanı sıra, kimliğini diğer insanların görmesinden de her daim kaçınmıştır. Eserlerinde ise farklı karakterlerden insanlık komedyası oluşturabilmiş ve insanla bütünleştirdiği ifadeleri bizlere sunmuştur. İşte Balzac belki de, en çok bu yönüyle eleştirilmiştir. Eleştirdiği gerçeğin ‘insan’ olduğunu görmezden gelenler ise; ‘kendilerini eleştirdiklerini’ asla anlayamamışlardır.
Tahsin Yücel (1961) tarafından hazırlanan bu yazının başlığı genel kapsamda, “eserleri” şeklinde ifade edilmiştir. Ancak burada, yazının yalnızca belirli bölümlerini alarak komedyasının mantığını görmenizi istediğimiz için, bu şekilde bir kısaltma ve başlık ayarlaması ile siz okuyuculara sunuyoruz. İnsanların böylece, Balzac’ı okurken unutmaması gereken en önemli unsurun, ‘resmi bir komedya’ mantığını irdelemeden geçmemesini yansıtmak istedik. Belki bir ayna olamadık Balzac’ı tanımlama için, ancak bilinmesi gereken en önemli unsur, Balzac’ın ‘tam olabilme’ mücadelesinde ve insanları konumlandırma stratejisinde ortaya koyduğu çabasıdır. Zarif Bir Yaşam Üzerine eserinde geçen; “bu insanların karşılığı ne tam bir sıfır ne de tam bir rakamdır, bunlar olsa olsa bir ihtimal ondalık sayılardır” ifadesi, hiç tamamlanamamış insanlara yönelik bir komedya ifadesidir. Peki ya -başa takılan- aynanın komedyası hangi yansımadır? 
“Peruk ile Saç” arasındaki farkı görmeniz dileğiyle saygılar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEBEP - İLKER SONER

Öncesi olmadı yokun Sen bir yokluk kavurdun Üfledin çıkan dumana Dağıldı kokusu dünyamızda. Nedir bu his alaca Nefesin mi Yoksa Yok mu  Kalır burnumuzda. Şimdi Ne sebeptir  Ne sebep olamaz İntiharımıza...  

HAKİKATLERİN ACI EŞİĞİ - İLTÜZER OKAN

Hayatımızda doğruluk adı altında yaşadığımız her ne varsa, tamamının sınırında durulan bir nokta vardır: Hakikat... Çok basittir ama çoğu zaman basit diye dikkate alınmayan bu hassas nokta, ‘acı eşiğinin’ zorlandığı an onunla yüzleşmek zorunda kalınır. Bu yüzleşme kimi zaman hakikatin kendisiyledir, kimi zaman ise sadece acısıyladır. Reis Bey (Hâkim)... Hakikatin hem kendisiyle hem de acısıyla yüzleşen adam. Duruşma esnasında kullandığı “ Suç her zaman edebiyata muhtaçtır. Siz kupkuru hakikate cevap veriniz! ” cümlesi, onun hayata bakışının, kendi gözünde doğru olduğuna inandığı gerçeklerinin bir ifadesini verir. Fakat her gerçek doğru mudur? Bu soruyu kendi elleriyle yazdığı mahkeme defteri yanıtlar: Hakikati biliyor, fakat hakikatle çelişse bile kendi doğrusunu uyguluyordu. Yargıladığı bir genci suçlu olduğuna inanmadığı halde idama mahkûm etmişti. Kendince doğru olanı yapmıştı ve bunu “ Mahkum ettiğim o değil, mücerret fiildir... Varsın, bir kötünün bürünmesi ihtimali olan masu