Ana içeriğe atla

KİMLİKSİZ KUŞLAR - İLTÜZER OKAN


“Zar zor kalkıp pencereyi kapatıp siyah perdelerimi çektim. Sabah sabah yine bir sürü kuş yığılmıştı penceremin önüne. Kaldırımda duran 2-3 ağaca geliyor gereksizler. O ağaçları da kaç oldu şikâyet ediyorum bir türlü sökemediler. Rüzgârda duyulan yaprak hışırtısı kulağımı tırmalıyor. Her sabahın nurunda ben bu kuşlarla uyanıp, dikili sopaları görmek zorunda mıyım? Neyse işlek bir caddede oturuyorum da araba kornaları, fren sesleri yaşama hevesimi geri getiriyor. İki sokak altımızdaki inşaatın çekiç sesleri, beton kokusu da olmasa şu otlardan hiç nefes alamayacağız. Gri duvarlarımın aydınlığında güneşin kasvetinden uzak hazırlanıyorum, işe gideceğim. Bugün çok önemli bir gün, ormanların işgal ettiği alanlara son moda, son teknoloji ile bezenmiş rezidanslar dikeceğimiz projemizin teslimi var. Herkes bize minnettar kalacak, ve bu projeyle birlikte şehirdeki son işlevsiz alanı da işe yarar hale getirmiş olacağız. Sonraki hedefimiz ise hayvanları yaşam alanlarımızdan temizlemek olacak; her sabah beni rahatsız edenlerse o son kuşlar... Bu şehir, ferah gökdelenleri ile yaşamaya layıkken birtakım akılsız canlılarla bu ortamı paylaşmak zorunda değil. Bu dünya nasıl olsa bizim! Hayalimi de kurduktan sonra içimi ısıtan tek odalı evimden ayrılıyorum. O sırada araçlar yaklaşıyor binanın önüne, evin önündeki sopaları sökmeye geldiler herhalde, zevkle izlemek isterdim fakat başka sopaların sökümüyle uğraşmam gerek, vaktim yok. Arabama bindim, siteden çıkana kadar bir tane çocukla bile karşılaşmamış olmak beni memnun etti. 11 yıllık uğraşlarım sonucunda şu çocuklara sokakta oyun oynatılmaması gerektiğini, evde bilgisayar başında oturmalarının onlar için daha yararlı olduğunu öğretebildim. Hâlâ kenar köşe mahallelerde sokağa çıkan çocuklar varmış, fakat bir rica yazısı ile bunu da hallederim. Biz bu dünyanın düzen koyucularıyız! Köprüden geçerken görmüş olduğum o muhteşem gökdelen manzarama doyamıyorum. Arabayı kenara çekip bulanık görüntünün egzozlu havasını solumak beni mutlu ediyor, adeta ciğerlerim açılıyor...” Ve birden sıçrayarak uyandı. Nefes alamıyordu, göremiyor, duyamıyordu. Telaşla sandalyesinden kalkıp yüzünü yıkadı. Gördüklerinin etkisinden çıkamıyordu. Büyük bir korkuyla beyaz perdeleri sıyırıp pencereyi açtı ve derin bir nefes aldı; bahçedeki iğde ağacı hâlâ yerindeydi. Gökyüzüne baktı, berrak bir hava vardı; güneş yeni doğuyordu. Küçük bir serçe geldi camın önüne kondu, tatlı bir tebessüm eşliğinde ezgisini hediye etti... Neyse ki bu bir kâbustu, bitmiş bir kâbus, hikâyesi tükenmiş bir kâbus...
Kâbus olduğu doğrudur, fakat bitip bitmediği üzerine derin düşüncelere dalar son kuşlar... Ve Sait Faik’in de dediği gibi: “Benden hikâyesi...”, benin ötesinde bir hikâyeyi arayan kimliksiz kuşlar.
NOT: Sait Faik Abasıyanık’a ithafen...
Kaynak:
Abasıyanık, S.F. (2018). “Seçme Hikayeler”, 14. Basım, İstanbul: İş Bankası Kültür Yayınları.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BALZAC ESERLERİ: RESMİ ‘KOMEDYA’

Balzac her şeyden önce, devrinin adamı olmuştur. Ne tarih, ne de pek moda olan esatir onu, etrafında kaynaşan insan kütleleri kadar teshir edememiştir. Tabiat güzellikleri karşısında pek fazla bir heyecan duymayan muharrir, insanla alâkalı her şeye derin bir tecessüsle bağlıydı. Hayatın akışı içinde karakteristik olan hiçbir şey onun gözünden kaçmazdı. Bilâkis, herkes için en alelâde, en mânasız sayılan şahıslarda, vaziyetlerde, derin mânalar görmesini ve göstermesini bilirdi. Hiçbir sınıfın ve hiçbir zümrenin, mümessili olmamıştır. Cemiyetin bütün tabalarına mensup her türlü insanlar, onun nazarında, aynı derecede merakla tetkike değer birer mevzudur. Ve cemiyet karşısında âzami hadde varan bu objektifliği sayesinde, bütün bu cemiyetin tahlilini yapmaya, devrini bütün hususiyetleriyle eserinde yaşatmaya muvaffak olmuştur. Dante’nin “ İlahi Komedya ”   eserine nazire olarak “ Beşerî Komedya ” ismi altında birleşmiştir. Her romanı müstakil bir birlik olmakla beraber bunların he...

ADRESİNİ BULAMAMIŞ YOLCULAR: MEKTUPLAR - MÜZDELİFE YILMAZ

Mektuplar; adresini bulamamış yolcuları, her satırı adresine ulaşamamış yolculukları ‘kelimeleri’ ile taşır. Gönderenin belli olmadığı, alıcısının belirtilmediği ve adresinin bilinmediği hikâyeleri yansıtır. Gönderenin kimi zaman şikâr kimi zaman aşikâr olduğu, bir türlü adresini bulamayan yolculukların yolcuları... Mektuplar... Ah mektuplar... Tez ulaşan kara haberler, fakat bir türlü ulaşılamayan vuslat haberler yığınıdır. Ahh siz mektuplar: Yazdıkça ilmek ilmek dokunan parmakların nakışları, okudukça kalbe çuvaldızı batıran kara kara kelimeler ve okudukça kuşların sevincini konduran, baharın coşkusunu, kır çiçeklerini umut ezgilerini söyleyen kelimeler yığını... Kalbin kalemle dile geldiği sırlar, gözlerin satırlara akıttığı hasretin gözyaşları... Cephede aylardır ana hasreti çeken Mehmetlerin, ekmek parası diye gittiği yeri kendine yurt edinse de kendi vatanının hasretini çeken Ahmetlerin, yetim bir Zehra’nın, yüzünü dahi hatırlamadığı ve huzurevlerine terkedilmiş Ayşe, Fatma, H...