Ana içeriğe atla

Mİ - MAHMUT KARAHAN


Yol mu? Hiç bitmedi
Yok mu? Gelmedi
Yokluk mu? Duyguların canına yetti
Yorgunluk mu? Yok omuzlarıma daha yetmedi

Bulut mu? Yağmurlu günlerin sahibiydi
Yağmur mu? Kasvetli duyguları ruhuma değdirdi
Çamur mu? Kalbin toprak yollarını kirletirdi
Taş mı? Bir su damlasının azmine boyun eğerdi

Gelmek mi? Gitmekle gelinmezdi 
Gitmek mi? Kalana güneşi fazla görmekti
Kal mı? Hâl dili varken söylenmezdi
Lâl mi? Gururdu, duvarlarına söz işlemezdi

Çay mı? Sevmezdi
Kahve mi? Kırk yıllık değildi
Soğuk mu? Sıcak içmezdi
Avuç içleri? İçerliydi


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEBEP - İLKER SONER

Öncesi olmadı yokun Sen bir yokluk kavurdun Üfledin çıkan dumana Dağıldı kokusu dünyamızda. Nedir bu his alaca Nefesin mi Yoksa Yok mu  Kalır burnumuzda. Şimdi Ne sebeptir  Ne sebep olamaz İntiharımıza...  

HAKİKATLERİN ACI EŞİĞİ - İLTÜZER OKAN

Hayatımızda doğruluk adı altında yaşadığımız her ne varsa, tamamının sınırında durulan bir nokta vardır: Hakikat... Çok basittir ama çoğu zaman basit diye dikkate alınmayan bu hassas nokta, ‘acı eşiğinin’ zorlandığı an onunla yüzleşmek zorunda kalınır. Bu yüzleşme kimi zaman hakikatin kendisiyledir, kimi zaman ise sadece acısıyladır. Reis Bey (Hâkim)... Hakikatin hem kendisiyle hem de acısıyla yüzleşen adam. Duruşma esnasında kullandığı “ Suç her zaman edebiyata muhtaçtır. Siz kupkuru hakikate cevap veriniz! ” cümlesi, onun hayata bakışının, kendi gözünde doğru olduğuna inandığı gerçeklerinin bir ifadesini verir. Fakat her gerçek doğru mudur? Bu soruyu kendi elleriyle yazdığı mahkeme defteri yanıtlar: Hakikati biliyor, fakat hakikatle çelişse bile kendi doğrusunu uyguluyordu. Yargıladığı bir genci suçlu olduğuna inanmadığı halde idama mahkûm etmişti. Kendince doğru olanı yapmıştı ve bunu “ Mahkum ettiğim o değil, mücerret fiildir... Varsın, bir kötünün bürünmesi ihtimali olan masu