Ana içeriğe atla

HÜZNE BIRAKSAM KENDİMİ - ZEYNEP SANDALOĞLU


Hayatın akışını kalp cihazı sesine benzetirim. Bazen hayatın ritmi heyecanlı şekilde atar, bazen durağan ve sıkıcı, bazen hem ritmi hızlı atan hem de ritmi bir anda düşen bir şey. İnsan olarak tıpkı mevsimler gibi her türlü duygu geçişlerini yaşayabiliriz. Kimi zaman yeni fikirler doğar, yeni deneyimlere açık olur ve ilkbaharı yaşarız. Kimi zaman hayatın zorluklarını çok çetin yaşar, kışı yaşarız. Kimi zaman duygularımız birbirine karışır sonbaharı yaşarız. Kimi zamansa her şey yolundadır, doyasıya yaz aylarını yaşarız. Mevsimler ve evren dahi bir insanın duygu geçişlerine şahit oluyor. Zaman öyle ya da böyle akıp gidiyor. Nasıl akıp gittiğini fark edemiyor insan. İlk önce hayat size daha doğrusu modern hayat, ‘her şey yolunda, hızlı yaşa, yüksel ve neşelen’ diyor. Bu durum bizim kontrol edemediğimiz yaşam olaylarından mesela; ölüm, kaza, hastalık gibi olaylarla darmadağın oluyor. Hüznü hissetmeye başlıyoruz başımıza gelen felaket olaylarla. Yaşamı tekdüze yaşamaya o kadar alışmışız ki kapımıza bir hüzün geldiğinde ‘nerden çıktın be hüzün!’ diyebiliyoruz. 
Modern yaşam öyle bir kıskaca alıyor ki insanı, ölümün matemi bile bir cenazenin taziyesine gidip gelmek oluyor.  ‘Ölenle ölünmüyor’ diyoruz ve acımızı tam manasıyla yaşamadan hayata tekrar dönüyoruz. Yani hüzünlerimiz bile yaşanamaz oldu şu hayatta. Hızlı zaman buna izin vermiyor. ‘Hüznünü yaşa ve devam et hayata zira daha fazla para kazanıp dünya kalkınsın!’ diyor. İşte insan bu halleri yaşarken artık öğreniyor ki hayatta işini aksatmadan devam etmek, sınavlara hazırlanmak ve bir aileyi geçindirmek gibi dünyalık koşturmacalar bile daha kutsal olmuş! Hayatın ritmini bozmaya çalışıyoruz. Yerle bir olmayı kaldıramıyoruz. ‘Hemen toparlanmalıyım’ deyip ‘meli, malı’ cümlelerle kendimizi toparlayıp günlük hayata dönüveriyoruz. 
Halbuki hüzne bıraksam kendimi, sevince, heyecana, mutsuzluğa, monotonluğa... Kısacası her türlü başıma gelen duygulara bıraksam kendimi ne kaybederim? Diyor ya Kemal Sayar “birazcık yağmur kimseyi incitmez” diye. Evet, birazcık hüzün de kimseyi incitmez. Hayattan zevk almamak, tek başına kalmayı istemek, kimseyle irtibat kurmamak, sadece kendini dinlemek, umutsuzluk, küçük şeylere öfkelenmek, iştahsızlık ya da çok yemek, çok uyumak ya da az uyumak... Bunların birazcık yaşanması kimseyi incitmez. 
Hüzne bıraksam kendimi, kalırım baş başa acılarım ve ben. Rahatlarız. Var oluşumu hatırlarım. Dalsam dipsiz derinlere ve ağlasam. bıraksam kendimi kalbimin yorgunluğunu hissetsem. Hak versem kendime hüznü de sevebilirim ve yaşayabilirim. Hüznümden tekrar doğsam sevince. Her şey zıttıyla vardır; kabullensem. Hüzne bıraksam kendimi, kalbimin simsiyah bulutlu hallerinde yolculuğa çıksam. Sorabilsem kendime ‘neyin var, bu hayat bu kadar hızlı yaşamaya değer mi?’ diye. Kendime özensem baksam bir çocuk gibi. Pamuklara sarmalayıp sarsam kalbimi ve hüznümü...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEBEP - İLKER SONER

Öncesi olmadı yokun Sen bir yokluk kavurdun Üfledin çıkan dumana Dağıldı kokusu dünyamızda. Nedir bu his alaca Nefesin mi Yoksa Yok mu  Kalır burnumuzda. Şimdi Ne sebeptir  Ne sebep olamaz İntiharımıza...  

HAKİKATLERİN ACI EŞİĞİ - İLTÜZER OKAN

Hayatımızda doğruluk adı altında yaşadığımız her ne varsa, tamamının sınırında durulan bir nokta vardır: Hakikat... Çok basittir ama çoğu zaman basit diye dikkate alınmayan bu hassas nokta, ‘acı eşiğinin’ zorlandığı an onunla yüzleşmek zorunda kalınır. Bu yüzleşme kimi zaman hakikatin kendisiyledir, kimi zaman ise sadece acısıyladır. Reis Bey (Hâkim)... Hakikatin hem kendisiyle hem de acısıyla yüzleşen adam. Duruşma esnasında kullandığı “ Suç her zaman edebiyata muhtaçtır. Siz kupkuru hakikate cevap veriniz! ” cümlesi, onun hayata bakışının, kendi gözünde doğru olduğuna inandığı gerçeklerinin bir ifadesini verir. Fakat her gerçek doğru mudur? Bu soruyu kendi elleriyle yazdığı mahkeme defteri yanıtlar: Hakikati biliyor, fakat hakikatle çelişse bile kendi doğrusunu uyguluyordu. Yargıladığı bir genci suçlu olduğuna inanmadığı halde idama mahkûm etmişti. Kendince doğru olanı yapmıştı ve bunu “ Mahkum ettiğim o değil, mücerret fiildir... Varsın, bir kötünün bürünmesi ihtimali olan masu