Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Ocak, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

GİTME KAL KENDİNDE - ZEYNEP SANDALOĞLU

Biz insanlar bir şekilde yaşayıp gidiyoruz.  Hayat akıp gidiyor ‘dur’ demek olmuyor. Bir ırmak misali akan şu zamanın içine neler sığmıyor ki? Mutluluklar, acılar, hasretler, kaybedilen değerler; ahlâksızlıklar, iftiralar... Kısacası insanı mutlu ya da mutsuz eden her durum yaşanıyor. Hayatın bu tempolu ve zor koşulları altında bir de üstüne insanların kendi elleriyle yaptığı kötülüklerle uğraşıyoruz. İnsanın kendine ait dertleri kendine yetiyorken çevremizde yaşananlara kayıtsız kalamıyor ve zihnimizi yoruyoruz. Bu yaşanan ya da yaşatılan durumlar kendimizle olan bağımızı koparıyor. Bir süre sonra dünyaya kendi gözünden değil de başkasının gözünden bakmaya başlıyoruz. En zor ve sancılı süreçlerimiz bu hallerde başlıyor. Bunalıyoruz ve ne yapacağımızı bilemiyoruz. Bazen bu durumu stresle ve başkasına da bu stresi göstererek yaşıyoruz. Bunlar yaşandıkça da benliğimiz örseleniyor. Kendi iç dünyamız da gitgide zarar görüyor. Kendimizle kalamıyor ve mutlu olamıyoruz. Başkasının dünyasın

DENİZ FENERLERİ (2) - MUZAFFER BİLSİN

(Cahit Zarifoğlu) Gündelik hayatta bir sinema filmi, televizyon dizisi, tiyatro, herhangi bir video ya da izlemiş olduğumuz bir gösteride biz seyirciler olarak, hep ön planı seyrederiz. (Yani) sahneyi izler ve yapılan işlerin iyiliği/kötülüğü hakkında yorumlar yaparız. Ama nedense hiçbir zaman sahne arkasına takılmaz ve o ‘ortaya konulan işin arka planında neler var, o fikri ortaya atan ve kurgulayan kim’ gibi kısımları görmezden geliriz. Tabii ki sahnede izlemiş olduğumuz her unsur çok önemlidir. Oyuncu, dekor, replikler, giyim-kuşam, makyaj ve diğerleri bir bütünü oluşturan şeylerdir ve bunların ön planda tutulup konuşulması da gayet yerindedir. Ancak bir o kadar da o fikrin sahibi ve o fikri gerçekleştirmek için çabalayan kişi de bilhassa önemli olmalı ve konuşulmalıdır. İşte bu noktada üstat Zarifoğlu’nun bir sözüne mutlak anlamda değinmek gerekir;  “ Asıl marifet buluttaydı ama herkes yağmura şiir yazdı ... ” Zarifoğlu’nun bu sözünü ilk duyduğumda, klasik bir duvar yazısı

ADSIZ ŞİİRLER (3) - İLKER SONER

Seni ilk gördüğümde, üzerinde geldiğin yer. Benimse hep aynı deri ceket. Dilin meşhur gözlerin rom. Ah sarhoşum! Dolaplar açıyor dilim Ve ben düşüyorum bambaşka uçurumlara. Acımadım gözyaşlarıma. Yaşanmalıymış, yaşadık. Sözlerin ardında saklanırmış ayrılık. Bizse hiç sarılmadık. Yalnız sen elini göğüme attın. Onu da kendine kattın. Beni benimle avladın gafil. Kendi kendime ettin cahil. İstediğin kadar sorgula şimdi. Yaşamak sevgilim, yaratmak gibi Kanatmak gibi Canının içindeyken Acıtmak gibi.

BİSMİLLAH… - YAĞMUR HİCAP

Ve ben en çok senin için ağladım küçüğüm.  Senin için çektim cümleleri ciğerimden.  Kentin hıçkırıklarını büyüttüm sinemde.  Onardım yalnızlığımı Ebu Zer gibi.  Onardım,  Ötelerdeki nefesi sana duyurur gibi.  Büyüttüm hüznümü cismin ötesini görebilmek için.  Büyüttüm,  Eşyanın ruhuna dokunur gibi.  Birr’in yadına düşürülmesi için,  Dilendim kelimeleri mavinin derinliğini anlatabilmek için.  Senin için ey!  Ve ben hangi çocuğun gözyaşına dokumdumsa,  Hep aynı rengi gördüm.  Taşların dillerini çözdüm bir gecenin ayazında.  Kentin karanlığını gördüm,  Ve abandım tılsımına hakikatin.  Abandım,  Göz yaşlarımı yıkamak için.  Hayata dokundum bir pencere kenarında.  Büyüttüm mukaddes ateşimi bir güneşin doğusunda.  Bir kimsesiz derviş edasıyla adımladım hep sokakları.  Senin için küçüğüm, ben, hep sadakalarımı süsledim.  Gecenin selalarında, Secdeler büyüttüm bağrımda.  Muştular dilendim gönlümün dergâhında.  Senin için ey!  Bize bir

KELEBEK ÖMÜRLÜ ŞARKILAR - ZEYNEP SANDALOĞLU

Müzik, insanoğlunun doğumundan ölümüne kadar var olan en kalıcı ritimlerden bir tanesidir. İnsan kendi duygu haline uygun şarkılarla anlam bulabilir. Şarkı sözleri, anlatmak isteyip de anlatamadıklarımızı sanki kendi içinizi okuyormuşçasına duygularınıza tercüman olur. “ Şarkıların da ömrü var mıdır? ” diye düşündüm geçenlerde. Şarkılar da insanlar gibi kimi zaman tükenir kimi zaman da yeniden canlanır tozlu sayfaların arasında. Güldürür mü, ağlatır mı, ölümlü müdür ölümsüz müdür gibi, bir sürü sorular aklımdan geçti. ‘Evet’ dedim kendi kendime onların da ömürleri var. Kimi şarkılar bir kelebek misali bir günde ölebilir, kimisi de kaç yüzyıl geçse de ruhunu yaşatır. Şarkıların da ruhu var. Dinlemek isteyene tüm kapılarını en güzel şekilde açar ve sizin duygularınızla ahenkle dans eder. Müziğe bakış açım bu zamana kadar böyleydi fakat geçenlerde ruhumu dinlendirmek için radyo açtığımda moralimi bozmaktan ve kafamı şişirmekten başka bir şey yapmadı. Elbette sözüm; pop müziklerinin

ÇIĞLIK - MERVECAN ORAK

Ocağın da bir dili var Karı var, acısı var Şubatına yol açar Güz’ü var, sözü dar. Mart kapısı açılır, umut verircesine Nisan yağmuruna, şemsiye tutarcasına, Mayıs baharında, güneşe dokunur, Açılır, saçılır denizi okunur.. Haziran akşamları, dalgayla kaybolur kırları, Temmuzun sıcağı, kavurur, savurur, Aydınlığıyla durulur.. Bir de sen varsın tabi Ağustos renkleri, mavisi, yeşili Dalgın dalgalara, savrulan pervaneleri Eylül güz’ü, sonbaharın örtüsü. Dökülür ağaç dalları, savurur rüzgâr. Eser derinine, deliliğine Sen mavi martı; üşümedin mi sessiz çığlığa? Ekim sen miydin gelen? Vapurları kıyıya küstüren.. Gökyüzünde siyah kaçışlar, göçe davet ettiren.. Kasım kabusları, bitişe kalem tutuşları, ah! Bir de alttan alışları. Aralıklı gülümsüyoruz.. Kapının kenarında, aralanıyor son bakış İşlenmiş bir yıl daha, deliye hasret, Zalime dert, huzura bereket.. Bir uzun bekleyiş daha Yeni kapıların aralanmasına.. Şimdi açalım ocağı, mevsi

FELİÇİTA MEHMET: MUTLULUĞUN ÜZGÜN YANI - MUZAFFER BİLSİN

Bugüne kadar birçok insan, birçok düşünür, birçok yazar, birçok alim ve bilgin; mutluluğun formülü hakkında o kadar çok bilgi vermişlerdir ki herkese göre bu mefhumun karşılığı farklı olmuştur. Sokrates’e göre mutluluk; “ daha çok olanı aramakta değil, daha azın tadını çıkarma kapasitesine ulaşmakla ” olabileceğine, Lao Tzu’ya göre; “ mutsuzsan, geçmişte yaşıyorsun, endişeliysen, gelecekte yaşıyorsun, huzurluysan şu anda yaşıyorsun ” diyerek bizlere şu anda mutlu ve huzurlu olabileceğimizi, Ahmet Hamdi Tanpınar’a göre mutluluğa karşı sabırsız olduğumuzu şu sözleri dile getirerek; “ ona sabrımız yoktur, gelir geçer ömür misali bir an, ansızın ” şeklinde bir mutluluk tanımlaması yaptığını ve son olarak ise Yıldız Tilbe ablamızın; “ üzülmeyin, belki de mutluluk bizi hak etmiyordur ” sözlerini söylediğini görüyoruz. Gördüğünüz üzere daha buraya koyamadığımız o kadar çok mutluluk ile ilgili görüş ve tarif vardır ki, kimisi bizlere hitap ederken kimisi de bizde hiç yer edinememiştir.  B

ADSIZ ŞİİRLER (2) - İLKER SONER

Bir ömrü yaşamak, Bu hengamenin ellerimle çevirdiği pusuyla; Yüzünü lime lime eden saçların süzülmeden evvel, Karbon tarağın dişleriyle kulpsuz eteklerine. Bir kez olsun sana dokunamamakla, Bu kanla ve yaşla. Bir ömrü yaşamak, O gönlün mekanik endişelerle meşgul telaşıyla; Yüzünü delik deşik eden çamaşırların dökülmeden evvel, Metal yaprağın nakışlarıyla betimsiz leğenlerine. Bir kez olsun sana kavuşamamakla, Bu barajla ve kadrajla Bir ömrü yaşamak, Şu devaların dertlerle haşrolduğu yarayla; Yüzünü biçare eden boynun bükülmeden evvel, Meşhur reçetelerin diliyle kapanmayan yerlerine. Bir kez olsun sana ulaşamamakla, Bu yanışla ve kaçışla. Ah! Bir ömrü yaşamak, İnsandan insana insanla.

Mİ - MAHMUT KARAHAN

Yol mu? Hiç bitmedi Yok mu? Gelmedi Yokluk mu? Duyguların canına yetti Yorgunluk mu? Yok omuzlarıma daha yetmedi Bulut mu? Yağmurlu günlerin sahibiydi Yağmur mu? Kasvetli duyguları ruhuma değdirdi Çamur mu? Kalbin toprak yollarını kirletirdi Taş mı? Bir su damlasının azmine boyun eğerdi Gelmek mi? Gitmekle gelinmezdi  Gitmek mi? Kalana güneşi fazla görmekti Kal mı? Hâl dili varken söylenmezdi Lâl mi? Gururdu, duvarlarına söz işlemezdi Çay mı? Sevmezdi Kahve mi? Kırk yıllık değildi Soğuk mu? Sıcak içmezdi Avuç içleri? İçerliydi

BİR GECE SANCISI - YAĞMUR HİCAP

Sancılı düşleri ipekten kanatlarla ruhuma uçuran, yetmeyip peşi sıra kalemime dolduran sahibimin adıyla... * Şiir, bir nefes ama biçimi şairde biten. Ve şiir, bir selaset şöleni bazen. Girift sözcükler taşımak, bir abı-hayat sunan bir nefes... Bütün bunların dışında şiir, acının salaş boşluğuna dalmaktır hep. Şairin hep dertli olması bu yüzden. Yudumlamak zamanın inleyişlerini. Ardından, küllerinden yaratılmış kuşların dilini çözmek hiç beklenmeyen bir anda. Hüznün umutla eş anlamlı olması da bu yüzden. Ve şairin ağlarken gülümsemesi, sarhoş gezmesi sokakları bazen, hep bu güzide sırlardan. Tenha köşelerin gizemini çözebilmek, bir delinin işidir çoğu zaman. Menekşeyi olduğu kadar kaktüsü de sevebilmek aynı zamanda. Alem içre alemlerle coşmak ve ardından gökyüzüyle yapılan bir sohbetle, kaleminin mürekkebini maviliklerden çalmak, zor zanaat. Zor olduğu kadar enfes bir tat bu, ötelerden sunulan. Merhametin köşküne dayatılmış merdivenleri çıkmaya çalışmaktır bir kalemin işi. San

İNSAN İLİŞKİLERİ - ZEYNEP SANDALOĞLU

        İletişim,  kişilerin birbirlerini anlamasını sağlayan önemli bir araçtır. Duygu, düşünce, bilgi ve tüm birikimlerimizin kişiden kişiye karşılıklı olarak aktarılmasını sağlar.  İnsan ilişkileri hep konuşula gelmiştir. Üzerine araştırmalar yapılmıştır; iletişim ve beden dili nasıl olmalı, insan ilişkilerine ne eşlik etmeli, nasıl olmalı? Aslında insan ilişkileri, bilimsellikten daha öte anlaşılmayı bekleyen bir durumdur. En çok da yüreğe hitap eden türden bir anlaşılmadır. Yürek istemezse karşımdakini muhatap alamam. Yüreksiz yapılan iletişim yarım kalır. Bilimsel bir yazı yazmaktansa bugün sizlere son derece doğal insanlığı hatırlatan yüreğimize dokunacak ifadelerle insan ilişkilerine değinmek istiyorum.  ‘ Bana bir esinti gönder,  bu esinti içinde gülümsemene eşlik edeyim. Güneşini ver, yaşama sevincine ortak olayım. Elini ver, dertlerime derman olduğunu hissedeyim. Sisli bulutlar ardından görün, seni en zor anında dahi anlamaya çalışayım. Aydınlık bir gökyüzü ver

DENİZ FENERLERİ (1) - MUZAFFER BİLSİN

(Oğuz Atay-Tehlikeli Oyunlar) İnsanın, dünya denen hayat okyanusunda, kendi teknesi ile yapmış olduğu birçok anlam arayışı yolculuğu vardır. Bu yolculuk kimi zaman güzelliklerle dolu geçse de kimi zaman ise ‘karanlık ve fırtınalı’ günlerle geçmektedir. İşte bu ‘karanlık ve fırtınalı’ günlerde kendisini umutsuzluğun kıyısında bulan insan, ihtiyaç duyduğu umut ışığını bir deniz fenerinin yolunu aydınlatması ile tekrar bulur ve hayata tutunur. Bizler için sunulan deniz fenerleri ise hayatımızı ilmik ilmik örerek etkileyen cümlelerden oluşmaktadır. Bu serimizde ise yola Oğuz Atay düşünce dünyası ile çıkıp diğer cümlelerle devam ederek hayatımıza deniz fenerleri ile ışık tutmaya çalışacağız. “Bende susarım o zaman. Gece kondum da oturur, ANLAŞILMAYI beklerim...”  Tehlikeli Oyunlar kitabında yer alan yukarıdaki bu cümle, 1970’li yıllardaki bir insanın haykırışları olarak dile getirilse de, aslında insanoğlunun tarih sahnesinde var olduğu günden beri hep bu ‘anlaşılmak’ veyahut da ‘a

BİR HALK NE ZAMAN ÖLÜR? - İBRAHİM TEKPINAR

“ bir halk başka tanrılar, başka mitoslar, başka saçmalıklar icat etme gücü olmadığı zaman ölür. İlahları solgunlaşır ve  ortadan yok olur ” [Emil M. Cioran] Tüm savaşlar ve iktidarlar gözyaşı medeniyetidir. Galiplerin tarihi yazıcılığında ise ölümler ve işgaller zafere dönüşür. Oysa yenilgiye uğramış bir halkın hafızasına, acıyla kazınır. Savaşçı kavimler, işgallerine meşrutiyet kazandırmak ve sağlamlaştırmak için toplumun kültürel hafızasını silmeyi keşfetmişler. Böylelikle yeni bir toplum inşa edilmesi ve asimilasyon kolaylaşır. Kütüphanelerini, dilini, sanatını, kültürünü, masallarını yitirmiş halk, oğullarının da ölümü eklenince daha büyük bir ölümle (yıkımla) baş başa kalır.  İskender’in Kutsal Kitapları Yağmalaması 333:  İskender Pers ordularını yendikten sonra İran’a girer ve Pers başkentindeki binlerce yazmayı yok ettirir (Yakılan eserler arasında Zerdüştlerin kutsal kitabı Avesta’nın el yazmaları da vardır)  Haçlıların Ortodoks Eserlerini Yok Etmesi 1204:  Katoli

MİŞİZ... - MAHMUT KARAHAN

Yalın ayak gezdiğim caddeler, Islanmamış hiç Zaten hep ıslak imiş.. Kandırmışlar bizi, Yağmur yağmamış hiç.. Güneş yıldızları eskitmiş, Cümleler yalanları, Hem yalanlar da hep var imiş, Biz sadece doğrulara meyletmişiz.. Methetmişiz.. Yaptıklarımızı, Dahası, Yapmadıklarımızı.. Ah etmişiz kimimiz, Ah demiş kimselerimiz, Kimsesiz değilken biz, Kin etmişler hayallerimize Kim ki onlar dediklerimiz..