Hayatımızda doğruluk adı altında yaşadığımız her ne varsa, tamamının sınırında durulan bir nokta vardır: Hakikat... Çok basittir ama çoğu zaman basit diye dikkate alınmayan bu hassas nokta, ‘acı eşiğinin’ zorlandığı an onunla yüzleşmek zorunda kalınır. Bu yüzleşme kimi zaman hakikatin kendisiyledir, kimi zaman ise sadece acısıyladır.
Reis Bey (Hâkim)... Hakikatin hem kendisiyle hem de acısıyla yüzleşen adam. Duruşma esnasında kullandığı “Suç her zaman edebiyata muhtaçtır. Siz kupkuru hakikate cevap veriniz!” cümlesi, onun hayata bakışının, kendi gözünde doğru olduğuna inandığı gerçeklerinin bir ifadesini verir. Fakat her gerçek doğru mudur? Bu soruyu kendi elleriyle yazdığı mahkeme defteri yanıtlar: Hakikati biliyor, fakat hakikatle çelişse bile kendi doğrusunu uyguluyordu. Yargıladığı bir genci suçlu olduğuna inanmadığı halde idama mahkûm etmişti. Kendince doğru olanı yapmıştı ve bunu “Mahkum ettiğim o değil, mücerret fiildir... Varsın, bir kötünün bürünmesi ihtimali olan masumluk maskesini kullanılmaz hale getirmek için bin masum feda edilsin...” diyerek açıklamıştı. Daha sonra ise -kitapta- idam edilen gencin masumiyeti ispatlandı. Ve işte o anda Reis Bey, önce ‘kupkuru hakikat’ ile yüzleşti sonra ise hakikatin acısı, çaldı benliğinin kapısını...
Doğruları gerçek değildi, bunu masumluk maskesini kullanılmaz hale getirmek için feda ettiği bin masumdan biri ile öğrendi. Bu hayatı doğrularımızla yaşar, hakikatler ile öğreniriz. Herkesin kendi doğruları olabilir, fakat hiç kimsenin kendi hakikati olamaz; hakikat varlığı reddedilen bir acıdır. Bu acıyla birlikte doğrularımız da değişir. “Kalplerinizi değiştirin! Size hakikat gibi görünen şeylerin hemen değiştiğini görürsünüz.” diyen de yine Reis Bey’dir. Fakat burada altının hassas bir kalemle çizilmesi gereken yer; kalptir. Hakikatle yüzleşince doğrularımız değişir yalnız bu ifadede değişen de, değişince değiştiren de kalptir. Kalp nasıl değişir? Acıyla harmanlanarak değişir. Acıyı hisseden bir kalpse affetmeyi öğrenir, merhameti öğrenir. Merhamet edebilen bir kalp acımayı bilir ve doğrularıyla hakikate acı çektirmez. En temeli, gerçeği yaşatmak için merhameti yaşamaktır. Sonrasında, yazılacak olan kâğıtlarda ‘ceza’ konuşulmaz, merhamet besteleri seslenerek konuşur.
Doğru, hakikat, acı, merhamet... Hepsi ancak hakikatlerin acı eşiğini adımlamakla mümkün. Merhamet edebilenlerin hakikatiyle yüzleşmiş kalplerin yolunu gözyaşıyla sulayanlara..., sevgiyle.
Kaynak:
Yorumlar
Yorum Gönder