Ana içeriğe atla

GERÇEKLİK - MUZAFFER BİLSİN


Komplo teorileri, temelde ‘hayal gücü’ ürünüdür. Bu hayalin oluşabilmesi ise, içinde bir miktar gerçeklik barındırmasını gerektirir, yani kendini oluşturması ve hayattan kendine pay çıkarması ile sağlanır. Aksi halde bu hayal, fazla tutunamadan bir süre sonra yok olup gidebilir. Her ne kadar bu teoriler uydurma-da- olsa, gelecek hakkında ortaya attığı iddianın gerçekleşmesi ihtimalinden dolayı ürkütücülük payı taşır. İşte o ihtimallerden birisine denk düştüğünüz vakit, geçirmiş olduğunuz şokun etkisi sizi biraz daha -fazla- düşündürebilir.
Geçtiğimiz günlerde o ihtimallerden birisine, televizyonda denk geldim. Kanalları karıştırırken rastgele durduğum bir dizideki (Türk dizisi) sahneyi ilk başta anlamakta ne kadar zorlansam da tekrarını izleyince anladığımda, aklıma o komplo teorilerinden birisi geldi. -Dizide denk geldiğim sahnede bir kadın, yangın çıkarmak için benzin bidonunun içindeki benzini ortalığa dökmekte idi. Lakin bunda abes bir durum yoktu. Beni şaşırtan kısım ise dizideki o benzin bidonunun buzlanması oldu.- Bu sahneyi izleyince, iki yıl önce izlemiş olduğum Black Mirror dizisinden, -4. sezonun 2. bölümünden- bir sahneyi hatırladım. Bilenler bilir, Black Mirror dizisi gelecek hakkında teknolojinin insanlara neler getireceğini daha doğrusu hangi karanlık tarafları getireceği konusunda komplo teorilerini anlatır. O bölümde bir anne tek başına kızını doğurup büyütmektedir. Ancak kızı 4 veya 5 yaşında iken kaybolur ve anne çok telaşlanır. Kısa süre sonra kız bulunsa da anne kızının başına bir şey geleceğinden korktuğu için önlem almak ister. Bu yüzden o dönemin teknolojisi ile halen ülkede yasal olmamasına rağmen kızını Arkangel projesine dâhil eder. Bu projede ebeveynler çocukların beynine küçük bir çip yerleştirir ve uzaktan bir tablet ile, çocuğun bütün vücut fonksiyonlarından tutun da neyi görüp neyi görmemesi gerektiğine kadar, elindeki tablet ile kontrol edebilmektedir. Anne çocuğun yaşantısını etkileyebilecek bütün kötü unsurları, buzlanma yaparak görmesini engeller. Dizinin devam eden kısmını anlatmayacağım, ancak mutlaka izlemelisiniz, fakat kızın ilerleyen yaşlarda ne durumda olduğuna değinmek istiyorum. Kız, yaş ilerledikçe annesinin koyduğu filtre yüzünden hayat hakkında hiçbir şey bilmeyen bir insan konumuna gelmiştir. Annesi bu uygulamayı kızı büyümeye başladıktan sonra kapatınca kız artık her şeyi çok doğal bir şekilde görmeye başlar (kan, gözyaşı, köpek, kavga...). Ama bu sefer de kız, acımasız bir hayatın orta yerine hiçbir şey bilmeden bırakıldığı için..., işte olaylar burada başlamaktadır. Hayat hakkında hiçbir şey bilmemek kavramı, kız büyüdüğünde keşfetmeye başlayınca neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmeden oradan oraya savrulup durmakta olduğu anda görülür. Tabii bölümün sonu çok kötü bitmektedir, ama bizlere de büyük bir ders verilmiştir. 
Bugün ülkemizdeki diziler, RTÜK tarafından süzgeçten geçirilerek halkın beğenisine sunulur. Bu dizilerde ise gördüğüm kadarıyla zararlı olan ne varsa hepsi buzlanmıştır. Sadece dizilerde de değil, TV içerisinde de kötülük bulunduğu düşünülen her şey bu şekildedir. Bu durum ‘doğru mu yoksa yanlış mı’ tartışılır bilemem ama, gerçeklik ile bağ koptuğu zaman bu bir daha bir araya getirilememektedir. Gerçeklik, içinde hem iyiyi hem de kötüyü barındırır. Zıtlıkların kaimi temel bir anayasadır. Ama sadece iyinin alınması ya da kötünün bir kenara itilmesi, bu dengenin bozulmasından başka bir işe yaramamaktadır. Dengesi bozulan bir düzenin ise çarkları asla dönmez ve kaos o bozulan düzenden beslenir. Bu noktada ayrışan temel şey ise, farkındalıktır. Gerçekliğin (hayatın) içinden hem iyiyi hem de kötüyü alıp, ikisinin de ne olduğunu bilmek, yani farkının ne olduğunu görmek önemlidir.
İnsan gerçekliğini kaybettiğinde, aldanmaya başlar ve herkes bilir ki aldanmak..., gerçeğin üzerini hiçbir zaman örtmeyecektir. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İSİMSİZ DURAK: SAMAN ÇÖPLERİ - MÜZDELİFE YILMAZ

Kaç kişi bilir  Saman Çöpleri ’nin hikâyesini? Kaç kişi okumuştur, dinlemiştir ya da duymuştur? Sesler hafızamızda bir süre sonra unutulur belki, ama anlatılanların unutulması zaman alabilir. Bende ne zaman ve nerede dinlediğimi hatırlayamadığım bu hikâyeyi -belki bir bakış açısıdır kestiremedim- sizlerle paylaşacağım; “Harmanda arpa, buğday, çavdar biçilmiş, mal sahibinin ihtiyacı olan sap/saman toplanmış ve geriye artık çöp diyebileceğimiz samanlar kalmıştır: Saman Çöpleri. Harmandan geriye kalan Saman Çöpleri’nin her biri bir yaz gününün hafif esen ılık rüzgârında oradan oraya savrulup durmuştur. Kimi Saman Çöpleri toza toprağa karışıp yoğrulurken kimi Saman Çöpleri de kendilerini su üzerinde bulmuştur. Su, boyuna akıp giderken, üzerinde Saman Çöpleri’nin de sayısı artmıştır. Artmıştır artmasına ancak bu artışın getirdiği birlik/kalabalıklık onları her zaman birlik içerisinde ve oldukları yerde tutamamıştır. Kimi Saman Çöpleri akan suyun üzerinde yüzmüş, kimi Saman Çöpleri...