Kaç keklik havalandı şu pınar başında
Elim tüfekte Allah’ım
Sorarım,
Dili olsaydı gökyüzü,
Susar mıydı yetim yıldızların gevezeliğine?
Kahverengi dallarını yüceltince bir çınar,
Toprağın kokusu dolanınca çalılar adedince,
Dalgalanır mıydı bir dervişin genzinde,
Benim sana olan yalnızlığım kadar.
Kilitli kapılar ile ikiz yaratınca yüreği,
Zaman nasıl ki bela demişti,
Nasıl girmişti bu anahtar deliğine,
Ayrılıkların aydınlattığı yoldan,
Nasıl varılırdı ki ey Rabbim
Kentinin kenar köşelerine,
Deliliğe,
Ne güzel bakışları ve en güzel gülüşleri,
Bahşettiğini söylememiş miydi hiç kullarından biri
Peki ya bilmem kaç yüz bin kez,
Kaç kulunda dirilttin ki bu suali
Ademin sırtından bu ana damıtarak.
Terli ensesine rüzgâr değende bir ırgat,
Nasıl ki esenlik dolar içi,
Hilkat ile dolan yüreğin hüznüne,
Öyle dokunursun Rabbim,
Çamura batmış çizmelerim,
Elimse tüfekte,
Keklik vurmaya yaramaz bu dünya,
Ama sorarım,
Aynı sualin kundağında,
Kaç kulun yalvardı sana,
Şu pınar başında...
Yorumlar
Yorum Gönder