Ana içeriğe atla

MEDENİYETİN BAKIŞI - İLTÜZER OKAN


Modernlik, yeni olan her şeyi önce Batıya benimsetmiş daha sonra da Avrupa sınırlarını aşmıştır. Buna karşı Doğunun tutumu daha çok medeniyet üzerine sabitlenmiştir. Medeniyetin köklülüğünün, barındırdığı kültür anlayışının, batıda modernin önüne geçememesi ve hatta medeniyetin eski damgası ile İslamiyet’i de yanına alarak yaftalaması durumu düşündürücü bir meseledir. Ayrıca, batının bilimselliği öne sürerek İslami anlayışı hafife alması gibi mevzular hâlâ tartışılan konulardır. Bu çalışmada ise konuya, farklı bir bakıştan yönelerek, kültür ve anlayış kavramından eksik batı ve batının rasyonalist bilim anlayışının, medeniyetin temelini akıl ile sarsamayacağına değinilmiştir.
Medeniyet ve Batı Medeniyetinde Hassas Bakış
Fernand Braudel’in tanımsızlığı üzerinden gidildiğinde, “Medeniyet sözcüğünü, düz bir çizgiyi, üçgeni veya bir kimyasal elementi tanımlarmış gibi, basit ve kesin bir biçimde tanımlayabilmek güzel olurdu. Maalesef sosyal bilimlerin sözcük dağarcığı böylesi tanımlara pek az izin verir” (Aktürk, 2006) ifadesi ile karşılaşılmaktadır. Sırf bu tanım baz alınsa bile medeniyetin ulaştığı sınırların genişliği kavranabilmektedir. Ayrıca Aktürk (2006) tam olarak bu noktada, Braudel’in medeniyet kavramını ilişkilendirdiği açıklamaya ek olarak, üç kavrama değinerek; “şehir, imparatorluk ve din” ifadeleri üzerinde durmuştur.
Burada değinilen şehir, yerleşmeyle birlikte birikmeye başlayan mimar ve kültürü; imparatorluk, kültür alışverişi ve çeşitlenmeyi; din ise var olan tüm unsurlara yüklenen mistik anlam ve gelişimi şeklinde yorumlanabilir. Burada  belirtilen din olgusunda ise İslam’a dokunmak gereklidir. İslam da başlı başına bir medeniyettir ve birçok medeniyeti de etkilemiştir. Ayrıca Sezai Karakoç’un İslamın Dirilişi eserinde nakledilen; “her medeniyetin geleceğini bir seziş tarzı ve koruma üslubu vardır” ifadesi, girişte  bahsedilen batının İslamı hafife alması mevzusuna da -bir ayraç- koymaktadır. Çünkü burada İslam geleceği, geleceğini sezmiş ve bu konuda da kendi koruma üslubunu geliştirmiştir. Tam da burada bahsedilen koruma üslubu batı tarafından gericilik bazında değerlendirilmiş ve İslam medeniyeti bilime, akla değer vermemekle suçlanmıştır. Halbuki İslam uygarlığında kendisini koruma üslubuna zarar vermeden bilim ve akla sahip çıktığını ve en başta kutsal kitabının da bilime ışık tutabilecek düzeyde olduğunu Fuat Sezgin’in İslam’da Bilim ve Teknik adlı eserinde görmek mümkündür. Buna karşın batının sadece bilim ve sadece akıl düsturunu benimseyerek kendi medeniyetini temine çalışması ve doğuşunda bulunan ruh eksikliğini modernlikle örtme cabası acizdir. Ayrıca doğu medeniyetinin kültürünü ve birikmişliğini yıkmaya yetecek ve yerine salt aklı koyabilecek düzeyde olma anlayışı, batıya zarar veren ve yalnızca doğu medeniyetini daha çok kuvvetlendirmeye yardımcı olan bir bakıştır.
Medeniyet kavramının üstünde durulan diğer bir nokta ise kültürdür. Cemil Meriç’in; “muhtevası, çağdan çağa, ülkeden ülkeye, yazardan yazara değişen kaypak ve karanlık kelime” (Aktaran Koç, 2011) olarak tanımladığı medeniyet, sonrasında kültüre dönmüştür. Böylece kültürün derinliğini ve değişimini vurgulamaktadır. Ancak kültürün bu karanlık yönü sadece derin geçmişi olan medeniyetlerde vardır ve bu karanlık medeniyetin köklülüğünün ve yeniden doğuşunun da bir kanıtı özelliğindedir.
Bu karanlığın zifiriye dönüşmeden öncesi diriliştir. Sezai Karakoç’un; “İslam Medeniyeti, yeni çağlar medeniyetinin içinde veya başlangıcında doğmuş, hatta onun varlık sebebi olmuş bir medeniyet olduğunu göre, dirilişini yapabilir" ifadesi de bu karanlık bölgede vurgulanan kısımdır. İslamın dirilişinde de gerici diye lanse edilen bir dinin aslında güncelliğini de daima yanında barındırmasının etkisi büyüktür. Güncel olmayı, sadece kendilerinin bile kontrol edemediği yeni algısı üzerine kurulu batının köklü medeniyetlere kucak açması ise kimse tarafından beklenemezdi; tabii boşluk hariç.
Kaynakça
Aktürk, Ş. (2006). Braudel’den Elias’a ve Huntington’a “Medeniyet” Kavramının Kullanımları, Doğu Batı Dergisi. Sayı: 41, 147-177.
Karakoç, S. (1967). İslamın Dirilişi. İstanbul: Diriliş Yayınları, 2019.
Sezgin, F. (2008). İslam’da Bilim ve Teknik. İstanbul: İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yayınları.
Koç, N. (2011). Kültür ve Medeniyet Kavramları Etrafındaki Tartışmalar ve Atatürk’ün Düşünceleri. Cumhuriyet Tarihi Araştırmaları Dergisi, Sayı: 13, 103-122.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEBEP - İLKER SONER

Öncesi olmadı yokun Sen bir yokluk kavurdun Üfledin çıkan dumana Dağıldı kokusu dünyamızda. Nedir bu his alaca Nefesin mi Yoksa Yok mu  Kalır burnumuzda. Şimdi Ne sebeptir  Ne sebep olamaz İntiharımıza...  

HAKİKATLERİN ACI EŞİĞİ - İLTÜZER OKAN

Hayatımızda doğruluk adı altında yaşadığımız her ne varsa, tamamının sınırında durulan bir nokta vardır: Hakikat... Çok basittir ama çoğu zaman basit diye dikkate alınmayan bu hassas nokta, ‘acı eşiğinin’ zorlandığı an onunla yüzleşmek zorunda kalınır. Bu yüzleşme kimi zaman hakikatin kendisiyledir, kimi zaman ise sadece acısıyladır. Reis Bey (Hâkim)... Hakikatin hem kendisiyle hem de acısıyla yüzleşen adam. Duruşma esnasında kullandığı “ Suç her zaman edebiyata muhtaçtır. Siz kupkuru hakikate cevap veriniz! ” cümlesi, onun hayata bakışının, kendi gözünde doğru olduğuna inandığı gerçeklerinin bir ifadesini verir. Fakat her gerçek doğru mudur? Bu soruyu kendi elleriyle yazdığı mahkeme defteri yanıtlar: Hakikati biliyor, fakat hakikatle çelişse bile kendi doğrusunu uyguluyordu. Yargıladığı bir genci suçlu olduğuna inanmadığı halde idama mahkûm etmişti. Kendince doğru olanı yapmıştı ve bunu “ Mahkum ettiğim o değil, mücerret fiildir... Varsın, bir kötünün bürünmesi ihtimali olan masu