Franz Kafka, 1924 yılında daha kırkbir yaşındayken, hemen hemen ünsüz bir yazar olarak öldü. Prag’da yerleşmiş orta halli bir Yahudi ailesinin oğludur. Karanlık, mutsuz bir hayat yaşadı. Bu yüce ruh, bu dev sanatçı, herkes gibi umutsuzlukla neşe arasında gitti geldi. Onun hakkında kesin bilgi veriyor tanıklar: Kafka, gülmekten hoşlanıyordu. Yakın arkadaşı Max Brod, yazdığı kitapta, onun -kahkahalarla güldüğünü, arkadaşlarını da gülmeye teşvik ettiğini- yazıyor. Azizliği sevdiğini belirterek şunları söylüyor: -Franz, ciddilikle alay arasındaki o dar sınırda dengede durmaktan hoşlanıyordu. Sanatkârca beceriyordu bunu. Ciddi mi konuştuğu, yoksa latife mi ettiği çok defa belli olmuyordu. Hele şu satırlar, Kafka’nın mizacını daha iyi belirtiyor: “Dava adlı romanı dostlarına okurken -ki, içlerinde ben de vardım- bütün dinleyenleri bir aralık bir gülmedir aldı; kendisi de öylesine gülüyordu ki, okumayı yarıda bırakmak zorunda kalıyordu bazen.”
Kafka’nın <yeni bir ürperiş> getirdiği su götürmez bir gerçektir. Dondurucu bir ürperiştir bu. O, yirminci yüzyılın belli başlı özelliği olan fizikötesi duyganlığın en derin ifadesini buldu. En derini ama, en kasvetlisini değil. Aksine onun hikâyelerinde neşe kendini duyurur çok zaman. Bu, bir bakıma, konuya bağlı bir neşe değildir. Kullandığı kelimelerin pırıl pırıl pırıldamasına, gülümsemesine engel olamayan büyük yazarlara verilen bir neşedir. Her -yüce üslup-, sıhhatin delikanlılara sağladığı neşe misali güleç bir üsluptur. Kafka’da, arada bir görülen neşe yokluğu elinde olmayan sebeplerden ileri gelir; yoksa, ele aldığı konunun hüzün verici oluşundan değil. Max Brod, Kafka’nın -üzgün bir kalbiyle neşeli bir zihni- olduğunu söyler. Güçlü bir ruhun güzel bir tanımıdır bu.
Kafka’nın sanatı, kişisel bir meseleden hareketle, insanlığın halinin sembolik bir tasvirine yükselmesini bildi. O, “küçük adam”, yani az çok farkla kendini, alabildiğine acıklı bir dünyanın ortasına yerleştirdi. Onun eseri, Pascal’in “Bu sonsuz uzayların sessizliği beni dehşete düşürüyor.” cümlesinin roman yoluyla yorumlanmasıdır. Kafka’nın saf, küçük adamı, redingotunun eteklerini savura savura şuraya koşuşan ürkek bir yaratıktır. “‘İnsan’, der Pascal ‘kendi mertebesi neresidir. Bilmez. Besbelli ki, yolunu şaşırmıştır. Düştüğü yeri, koyu karanlıklar içinde endişeyle arar durur; ama nafile, bulamaz.” Kafka, bu cümleleri, bütün eserinin başına yazabilirdi. Böyle bir durumun, insanı canından bezdirecek kadar sıkıntılı, ama aynı zaman gülünç de olduğu apaçık görülür. Ancak Kafka, insanlığın halini zekâ için gülünç, kalp içinse acıklı yönlerini gösterdi.
Not: Yazı, ifade edilen (Ibert, 1970) kaynaktan doğrudan alınmış ve gerekli görülen yerler dikte edilerek siz okuyuculara sunulmuştur.
Kaynak:
Ibert, J.C. (1970). “Franz Kafka”, Çev. Orhan Gürsel, İstanbul: Varlık Yayınları, ss. 260-265.
Editörün Notu (Tenâkuz):
Kafka’ya bakışımızın ‘Paskallık’ şekli, Paskal’ın silgisinin ucuna gülüşümüzün takılması gibi bir anlayışı temsil eder. Diğer bir ifadeyle Paskallığa, yani insanı güldüren sözlerin önemine vurgu yapmak gerekir. Kafka’yı özellikle de okuyucuları, hayatı ile kitapları arasında irdelediğinde farklı bir anlam ile karşılaşır. Kafka’yı çoğu zaman akıllara kazıyan cümleler; sert oluşu üzerine, üzgün bir kimlik taşıması şekline, hayattan bıkmış, yaşamanın anlamsızlığı... üzerinedir. Ancak Kafka’nın güldüğüne ve hatta kahkaha dolu bir hayatı yaşama ifadesine girdiğimizde, burada bir örneklem ile farklı bir anlam eşleştirilebilir. Patrick Süskind’in Amnesie in Litteris; Yazınsal Bellek Kaybı isimli öyküsünde kişi, insanın hayatını değiştirebilecek temel unsuru (eseri) aramaya yoğunlaşır, ancak sürekli olarak aynı noktada gezinir. Amnesie in Litteris hastalığı nöro-travmatik bir okuma deneyimidir. Bu hastalığa sahip kişi, aynı kitabı okur ve aynı notları alır. Bu durum ile beraber yazar: “Zihnim bunca karmaşık bir durumdayken hangi kitabın hayatımı değiştireceği konusundaki bir soruyu nasıl yanıtlarım? Bütün bu kitaplar mı? Herhangi biri mi? Yanıtını bilmiyorum. Ancak “zorunlusun” diyordu bir şiirde “zorunlusun... zorunlusun”. Şiirin sözlerini de unutan adamın, şiirin anlamına yönelik ifadesi ise, “yaşamını değiştirmelisin!” şeklindedir.
Süskind ifadesinde ‘yaşamın değişmesi’ üzerine nitelendirilen anlam ile Kafka’nın ‘Dönüşüm’ adlı eserinde hassas bir ilişki var. Kafka’nın bu kitabın baş kahramanını bir hamamböceğine dönüştürmesi fikri, aslında değişimin zorunlu bir yanını ve belki de mutsuz giden bir hayatı değiştirmeyi, ilk olarak eserde yansıtma üzerinedir. Ve işte bu noktada Kafka’ya söylenebilecek bazı cümleler vardır: “Değişmek zorundaydın Kafka, yaşamını değiştirmek zorundaydın! Kitaplarında temel aldığın değişimin, aslında farklı bir değişimi ifade ettiğini anlayamadığımız için sana bir özür borçluyuz. Değişmek istediğin durum, (toplumun kötü düşüncelerinin dışına taşarak bir iyileşme arayışı), aslında olunması gereken kimlik anlayışındı, belki de daha fazla gülmek için mücadele aynandı, senin için ‘gülüş’; gizli bir elmastı, ancak bunu göremedik”. Böylesine hassas elmasa bakışımızın kapısını, gizli özneden çıkarma yükümlülüğü ise, bizlere düşer. ‘Ve güzel bir doğumgünü hediyesi, onu en iyi şekilde anlamayı gerektirir’. Saygılar.
Kaynak:
Süskind, P. (2018). “Üç Buçuk Öykü”, Çev. İlknur Özdemir, 5. Baskı, İstanbul: Can Yayınları, ss. 57-63.
Merhabalar,
YanıtlaSilFranz Kafka okumayı kişisel gelişim için çok faydalı buluyorum. Çağımızın en büyük yazarlarından biri olan Franz Kafka eserlerinde insanların kendilerine yabancılaşmasını, yalnızlığını ve korkularını ele almıştır. Franz Kafka’nın Milena’ya Mektuplar’ından derlediğim yirmi alıntıyı okumanız için ben de sizinle paylaşmayı çok isterim: http://www.ebrubektasoglu.com/yazi/kafkanin-milenaya-mektuplarindan-20-etkileyici-alinti/ şu cümle pek çok insan gibi benim de aklıma yer etmiştir:
-Benimle onun arasında kaldıysan, onu seç Milena!
+Neden?
-Çünkü beni gerçekten sevseydin, seçenek olarak görmezdin.
Güzel okumalar dilerim,
edebiyatla ve sağlıkla kalın.