Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2019 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

BU BİR ROMAN DEĞİL GÜLÜM - SAMİ MERCİMEK

Gökyüzündeki bulutun boyası Yeryüzünün griliğinden. En naif çiçeğin kokusu Baharın kışa gebeliğinden. Her kanatlının konuşu, Bir uçuşun nihayetinden. Yaşam bir roman değil gülüm, Sevda kanayan yaralar, Doğmaz öyle kendiliğinden. Gözlerinde bir siyah deniz, Işığı boyuna yutan, Işığa anlam katan, Bir öte deniz var. Farkı yok ama bir başka gözün etinden, Bu bir roman değil gülüm, Özün de olan ışık parlar, Bu siyah gözlünün gözünden. Ellerinde bir yağmur duası kazılı, Semaya durulanmış ellerinden, Dökülüyor hüznün her damlası, Ama karıncanın yuvasına dolan da acıdır, Yağmurun her zerresinden, Bu bir roman değil gülüm, Sevmek arafında diriliyoruz hepimiz yeniden.

KAOS; DÜZENLİ ZAMAN - İLTÜZER OKAN

1 ila 10 arasına denk düşen insanların kalıp yargıları olmadığında, düzen anlayışının da kalıp yargıları dışında sorgulanmasına ihtiyaç vardır. ‘Düzen nedir’ sorusundan ziyade ‘düzen gerçekten düzen midir ve düzen görünen midir’ ifadesi, bu konunun sınırlılıklarını oluşturmaktadır. Düzeni maddi ve manevi düzen üzerinden yapılan irdeleme ile de kaostan geldiğini kavramak mümkündür.  Düzenin Maddiyatı Maddiyatta görünenin görünmeyen tarafına yönelmek gerekir. Çehov’un Altıncı Koğuşu’nda; “ ...vurur, bunu yapmazsa burada düzenin sağlanamayacağına inanır ” denilen ifade, görevlinin görünen düzen anlayışına da akıl yorulması gerektiğine inanır. Düzenin sıfır ses, sıfır kalabalık olduğunu düşünerek bunları vurma kargaşasıyla düzene sokabilme inancı, ancak kalabalık bir orkestranın çıkardığı düzenli ve ahenkli sesi hiç duymayanların işidir. Çünkü düzen salt uyumdur. Devasa bir karmaşada da muhteşem bir uyum görülebilir. Uyumu yakalamak düzeni sağlamaktır. Picasso’nun Guernica tablosund

TAKOZ (2. KISIM) - MUZAFFER BİLSİN

Çok sessiz ölümlerle bezediğim ve uzun düşüncelerle geçen otobüs yolculuğunun sonunda, ‘son durak’ olarak adını bilmediğim bir şehre çoktan varmıştık. Düşünme eyleminin yoruculuğunu koltuğumdan kalkınca daha net hissettim. Ayağa kalkınca kararan gözlerim ve içimde asla tutamadığım ışıkların kayboluşu belirdi. Kaptana doğru seslenerek ‘kaptan beni müsait bir yerde indir’ dedikten sonra kaptan beni şehrin meydanında bıraktı. Otobüsün basamaklarından iner inmez kendimi bir koyun sürüsünün içinde buldum. ‘Ne oluyor arkadaş bunlarda ne böyle, şehre mi geldik yoksa köye mi belli değil’ der demez sürünün çobanını gördüm. Bu çoban, elinde bir fener ile dolaşan Diogenes’di. Söylediklerimi duymuş olacak ki bana doğru bağırarak: “Hey, evlat sen” diye seslendi. - “Bana mı diyorsun bey amca buyur” dedikten sonra kaşlarını çatarak; “burada senle benden başka birisi yoktur tabii ki sana sesleniyorum”, diye çıkıştı. Ne kadar da sinirli bir adammış arkadaş böyle; “buyur bey amca seni dinliyorum”.

ŞEHRİN YAĞMURLARI - MAHMUT KARAHAN

Yatağın sıcaktı, Çarpmamıştı yüzüne henüz, Kalpler gibi, Buz gibi su. Camlar buğulu, Yağmur yağıyordu. Bulutlar, Ah Bulutlar! Şehre ağlıyordu. İçinin içinde, Sabırsız bir telaş oluşmuştu bile. Hareketlerin hızlanmış, Birkaç gerekli bir şeyi unutup, Atmıştın kendini dışarı şimdi, Önce saçların ıslandı, Sonra, Ruhun... Camlardan sonra, Yüzüne çarptı yağmur damlaları. Gözlerine karıştı. Özlemişsin ıslak omuzlarını. Biraz daha ağlasa şehrine bulutlar, Umutlarında ıslanacaktı.

PINARBAŞI GURBETLERİ - SAMİ MERCİMEK

Kaç keklik havalandı şu pınar başında Elim tüfekte Allah’ım Sorarım, Dili olsaydı gökyüzü, Susar mıydı yetim yıldızların gevezeliğine? Kahverengi dallarını yüceltince bir çınar, Toprağın kokusu dolanınca çalılar adedince, Dalgalanır mıydı bir dervişin genzinde, Benim sana olan yalnızlığım kadar. Kilitli kapılar ile ikiz yaratınca yüreği, Zaman nasıl ki bela demişti, Nasıl girmişti bu anahtar deliğine, Ayrılıkların aydınlattığı yoldan, Nasıl varılırdı ki ey Rabbim Kentinin kenar köşelerine, Deliliğe, Ne güzel bakışları ve en güzel gülüşleri, Bahşettiğini söylememiş miydi hiç kullarından biri Peki ya bilmem kaç yüz bin kez, Kaç kulunda dirilttin ki bu suali Ademin sırtından bu ana damıtarak. Terli ensesine rüzgâr değende bir ırgat, Nasıl ki esenlik dolar içi, Hilkat ile dolan yüreğin hüznüne, Öyle dokunursun Rabbim, Çamura batmış çizmelerim, Elimse tüfekte, Keklik vurmaya yaramaz bu dünya, Ama sorarım, Aynı sualin kundağınd

KALABALIK - MAHMUT KARAHAN

Bir daha geçiyordu, Ürkek adımlarıyla gecelerimden. Bir olay örgüsünün, İçerisindeydim sanki yine. Sokak lambalarının altında, Kaldırım taşlarını yalnızlıktan kurtardığını, İnceden bir sızıya benzeyen saçlarının, Gözlerini kapattığını söylemeliydim. Ellerine dokunamazdım belki ama, Kalbine misafir olmak istediğimi, Yağmur damlaları camlara olan öfkesini hissettirirken, Hissettirmeliydim. Hem sonra, Elleri de üşüyor gibiydi. İçinin ayazında yaşıyordu hayatını. Saçları caddeler kadar ıslak, Göz altları, Uykuyu özleyecek kadar bitap.. Bitsin istiyordu sanki bazı şeyler, Gitmeler.. Gittiği yerlerdeki bitmeyen geceler. Hasta olmak üzereydi. Ceketimi versem, Alır mıydı? Yoksa, Üşümediğine dair bir yalan uydurup Bizi yalnızlığından savar mıydı ? Cesaretimi toplamalıydım. Pardon, Bakar mısınız? Ceketim düşlerim kadar omuzlarımda ağırlık, Alır mısınız? /  Düşleriniz size kalsın bayım, Benim düşlerim Zaten yeterince kalab

SORGUNUN YARGICI - İLTÜZER OKAN

      Takvimde gün Fötr Şapka... İrade şehrinde, şizofreni hastası olan 416 yaşındaki Vicdan Sorgusuz, 382 yaşındaki Karanfil Kokulu’yu 0.3 yerinden bıçaklayarak öldürdü. Katil mahkemede, dinozoru bile incitemeyeceğini söyleyince, Merhamet Kokulu kızının katiline; “cennet bahçelerinde yanacaksın” diyerek sitem etti! Bir dosya daha işte, yapıtaşların yeniden oturtulup toplum rollerinin yeniden dağıtılacağı bir dosya daha... Detayda şekilleniyor kavramlar. Suçlunun ikinci cinayeti olduğunu öğrendim. İlk kurbandan sonra alınması gereken önlemler sorgulanıyor zihnimde, ve ben boş bir sayfaya bakıyorum sadece. Dosyayı masanın bir köşesinde 2. sayfası açık halde bırakıyor ve sarı, çizgisiz bir kağıt çıkarıyorum çekmecemden. Yazılı kanunları da kaldırdım bir rafa, vicdanımın kırmızı kalemiyle yazmaya başlıyorum. İlk olarak sanık iddiasıyla yargılanan Vicdan Sorgusuz ile konuşuyorum. Şizofren diye işlenmiş dosyaya, ‘neden’ demeden önce ‘ne yaptığını’ sormak istiyorum ona, ‘ne yaptığının fa

MEDENİYETİN BAKIŞI - İLTÜZER OKAN

Modernlik, yeni olan her şeyi önce Batıya benimsetmiş daha sonra da Avrupa sınırlarını aşmıştır. Buna karşı Doğunun tutumu daha çok medeniyet üzerine sabitlenmiştir. Medeniyetin köklülüğünün, barındırdığı kültür anlayışının, batıda modernin önüne geçememesi ve hatta medeniyetin eski damgası ile İslamiyet’i de yanına alarak yaftalaması durumu düşündürücü bir meseledir. Ayrıca, batının bilimselliği öne sürerek İslami anlayışı hafife alması gibi mevzular hâlâ tartışılan konulardır. Bu çalışmada ise konuya, farklı bir bakıştan yönelerek, kültür ve anlayış kavramından eksik batı ve batının rasyonalist bilim anlayışının, medeniyetin temelini akıl ile sarsamayacağına değinilmiştir. Medeniyet ve Batı Medeniyetinde Hassas Bakış Fernand Braudel’in tanımsızlığı üzerinden gidildiğinde, “ Medeniyet sözcüğünü, düz bir çizgiyi, üçgeni veya bir kimyasal elementi tanımlarmış gibi, basit ve kesin bir biçimde tanımlayabilmek güzel olurdu. Maalesef sosyal bilimlerin sözcük dağarcığı böylesi tanımlar

TOZLU PENCERE - İLKER SONER

Uzunca bir aranın ardından Hikâyelerin üzerinden geçen zamanın Bir şarap testisine de öğrettiği Tek ve ebedi sihri gibi Berrak ve saftı odam Hazır küllüklerde kenarındaydı camın Birkaç günlükte olsa şu mereti Orada iç be adam! Ayak uydurmak için bu yeni düzene Aniden kalktım yataktan Bu sefer bırakacağım Herhalde Her sigara içtiğimde  Büsbütün bu tonlarda kafam Sarı mı yoksa turuncu mu  Muhakkak gecenin tesiridir  Renklerin üzerindeki Ara ara görürüm  Ateşe tutuşur suretim Cimcime haklı meteliksiz öleceğim Geleceğim yok bari gideyim. Kafiye mağduruyum tanrım Ve umarım Varlığın bağışlar küstahlığımı  Nefesimden, suretim kaçtı Araba geliyor,  Kaçma dur! Altında kalacaksın Ey ak at gibi ak araba Beklemez mi karın yatakta! Vardır elbet bekleyenin Yoksa bu masala böyle giremezdin. Şimdi ne bakarsın ardına Arabanınkiyle anahtarları evin Durur aynı halkada. Buldu seni de bekleyen cinin Aç kapını arkandan girsin