Ana içeriğe atla

ŞŞŞŞT! İÇİMDEKİ ÇOCUKLAYIM BUGÜN... - MERVECAN ORAK


İçimdeki Çocuklayım Bugün;
Başımı alıp gittiğim, yalnızca bir sitemle kaybolmak..
Kayıp olduğum düşünülen, eksikliğimin kalın fırtınası hissedilen, korktuklarında ortaya çıkan mizgin misali..

İçimdeki Çocuklayım Bugün;
Ağır ağır damlayan, kuş tüyü kadar narin, iri ve yumuşacık kar taneleri gibi eriyip, biriktiriyorum düşlerde..
Deli nehir gibi; hırçın, coşkulu, salınıp duruyorum..

Küçüğüm!
Hayatı ıskaladığım, zorluklara dil çıkardığım, gün batımına mektup yolladığım düşlerin faslıyım bugün...
Masum günahların, içimdeki çocuk yasağının, sersemletici etkisiyle alengirliyim bugün..
Bir hatıram bin ayıbını örterken, coşkun denizlerin bekçisi, cümbüşle dans eden bulutların habercisiyim..

İçimdeki Çocuklayım Bugün;
Oradan oraya sürüklenen, kurumaya yüz tutmuş yaprakların mevsimi...
Sonbahardan başka mevsimlerin artık olmadığı çocuğum..

Velhasıl!
Evren; başımın üstünde olduğu yeri, gafil avladı..
Dilerim günün birinde; aklımın, başımla sürtüştüğü ve karton kağıtlara çizilen çocuk olurum..
Çocukluğumla buluşmalarımda, yüzümün güldüğü bir o kadar ayrılıklarımın da hüznümün mevsimlik çarşafa büründüğü klişe yalnızlığım..
Çaresizliğe tanık olduğum, dağların fısıldaştığı yollara uykuyla daldığım, pazar sabahlarının meczup ettiği, kıkırdamaların dansıyla depreştiği günün özetiyim..
İçimdeki gardiyanın masumiyeti karanlığa karıştı.
Hergele hüznün yolculuğuma dâhil olduğu, uykusuzluğun, uyanık darbeleri...
Ben; çocuk olmak dışında zamanın seyir defteriyim!
Bir tutam hüzün,
2 dal sevinç,
Bir kaşık merhamet,
2 avuç dolusu hayal,
Bir yudum coşku,
Eşittir:
İçimdeki çocukla ‘öldüm’ bugün...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

SEBEP - İLKER SONER

Öncesi olmadı yokun Sen bir yokluk kavurdun Üfledin çıkan dumana Dağıldı kokusu dünyamızda. Nedir bu his alaca Nefesin mi Yoksa Yok mu  Kalır burnumuzda. Şimdi Ne sebeptir  Ne sebep olamaz İntiharımıza...  

HAKİKATLERİN ACI EŞİĞİ - İLTÜZER OKAN

Hayatımızda doğruluk adı altında yaşadığımız her ne varsa, tamamının sınırında durulan bir nokta vardır: Hakikat... Çok basittir ama çoğu zaman basit diye dikkate alınmayan bu hassas nokta, ‘acı eşiğinin’ zorlandığı an onunla yüzleşmek zorunda kalınır. Bu yüzleşme kimi zaman hakikatin kendisiyledir, kimi zaman ise sadece acısıyladır. Reis Bey (Hâkim)... Hakikatin hem kendisiyle hem de acısıyla yüzleşen adam. Duruşma esnasında kullandığı “ Suç her zaman edebiyata muhtaçtır. Siz kupkuru hakikate cevap veriniz! ” cümlesi, onun hayata bakışının, kendi gözünde doğru olduğuna inandığı gerçeklerinin bir ifadesini verir. Fakat her gerçek doğru mudur? Bu soruyu kendi elleriyle yazdığı mahkeme defteri yanıtlar: Hakikati biliyor, fakat hakikatle çelişse bile kendi doğrusunu uyguluyordu. Yargıladığı bir genci suçlu olduğuna inanmadığı halde idama mahkûm etmişti. Kendince doğru olanı yapmıştı ve bunu “ Mahkum ettiğim o değil, mücerret fiildir... Varsın, bir kötünün bürünmesi ihtimali olan masu