Ana içeriğe atla

NURULLAH GENÇ’TE KAYBOLAN DİZE - YAĞMUR HİCAP


sen var oldun tenhasında devlerin
ben hiçliğe bulaştım
ne hiç kaldı bende
ne sende varlık
elimizde, avucumuzda şimdi
hain aldanmışlık ve ihtiyarlık…
Bir şiirin sizde bıraktığı tat, ancak yaşanmışlığınız kadardır. Ancak o zaman, kelimeler bir vurgun gibi geçer yüreğinizden. Çünkü okumak, sadece bir kâğıdın kalbine dokunan lekeleri izlemekten ibaret değildir. Tıpkı yaşamanın, günü geçirmekten ibaret olmadığı gibi. Yaşamak, hayatı bir şiir gibi okumaktır esasında. Zaten; Yaradan’ın dokunduğu her-şey- bir şiir değil midir? Ve bizler, her birimiz bir isminin tecellisi değil miyiz? Farklı isimlerin tecellisine hükümlü değil miyiz?
İnsan, bir yüzüyle melekleri imrendiren, diğer yüzüyle ise şeytanları ürküten esrarlı bir madalyondur. Ve yine insan, dağların omuzlayamadığı yükü sırtlanan, ama aynı zamanda bir yıldıza uzanamayacak kadar da acizdir. Varlık ve hiçlik arasına kurulan bu köprüde ruhun hakikatini görebilirsiniz; Nurullah Genç dizelerinde. İşte bundan olsa gerek o derin dizelerde, kendinizi ötelerin sonsuzluğuna bırakırken, gerçeğinizle yüzleşirsiniz. Gerçek ruhunuzla tanışmak ağır gelecektir belki sizlere. Çünkü insan, zayıflığını görmek istemez. Ama ilginç olan şudur ki; Nurullah Genç’in imgeler dünyasında gezinirken acizliğinizi görmek ayrı bir lezzet verecektir sizlere. Çünkü hakikat ancak, o zaman tam bir karşılık bulmaktadır gönüllerde.
Uslanmaz bir yürek taşıdığıma dair
yaygın bir kanaat dolaşır aynalarda.
Oysa Rüveyda,
baştanbaşa ben
Kevser akan, gül kokan bir kalbin filiziyim.
Kitaplara sürdüğüm kapkara lekelerden,
bir anlatsam nasıl utandığımı,
bir doğrulsam eğildiğim yerlerden.
Ağarır tanyeri nilüferlerin.
Alaca bir at koşar içimde
ezer toynaklarıyla anılarımı...
İnsan nedir? -Bir yanı göğe merdiven dayamaya hevesli, bir yanı kolunu kaldırmaktan aciz. Bir yanı serkeş, bir yanı çilekeş. Hem zamanın içine sığamaz; içinde haykırır durur sonsuzluk şarkılarını. Hem kaçamaz gündelik hayatından, o her bulduğunu önüne katan uçurumundan. Bir yanı günahkâr, bir yanı evliya.- İşte Nurullah Genç, tam da bu satırlarda fısıldar bir ruhun hakikatini. Öyle ki dizelerinden kopmak ve koşup gitmek istersiniz zamanın ötesine. Hani bir elinizi uzatsanız tutabilecekmiş gibi zamanın kemendini. Ama bir anda hatırlatır dünya; kalbinizdeki siyah noktaları.
İşte böyle gitmekle kalmak arasında bir Araf misalidir dünya. Ve heyhat! Hayat hep, düşüp kalkmalardan ibarettir. İnsan, düştüğü yerleri tanıyabilmeli, tanımalı ki kaldıran eli bilebilsin. Dahası, o eli tutabilsin. Ve insan Pakdil’in de deyimiyle “düştüğü yerden kalkar ayağa”, insanın önce kalkacağı yeri bilmesinin, kalkmaya çalışması ile eşdeğer olması gerekir. Böylece hayatın tüm dizelerinden de kalkabilecektir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

RASİM ÖZDENÖREN DENEMELERİNİN GENÇ OKURA ETKİSİ ÜZERİNE-ASIM GÜLTEKİN

Rasim Özdenören’in kitaplarıyla ilk karşılaştığımda (1991) 16 yaşındaydım. Denemeleriyle karşılaştım ilk önce,  Müslümanca Yaşamak’ ı ya da  Kafa Karıştıran Kelimeler ’i okumuştum evvela. Ve ardından diğerleri... Zihnimde muhteşem bir etki yapmıştı Özdenören’in yaklaşımı. O deve-iğne misalini hâlâ unutmamışımdır. Allah’ın her şeye kâdir oluşunun gündelik hayata yansıyış şekli üzerinde anlaşamayan iki adam vardır misalde. Biri “Allah deveyi iğnenin deliğinden bile geçirir. Bunu iğne deliğini büyülterek yapar.” derken öbürü; “Elbette Allah her şeye kâdirdir, ama bu işi deveyi küçülterek yapar.” demektedir. Rasim Özdenören ise bu iki yaklaşımdaki tehlikeye dikkat çekerek iki yaklaşımda da insanın kendini merkeze almaya, kendini tanrılaştırmaya çalışmasından izler bulunduğunu söylemektedir. Onu okumakla bir şeyi fark etmiştim. Modern çağda yaşayan bir Müslümanın kendisini kuşatan kirli modern düşünüş tarzlarını fark etmesi son derece zorlaşmıştır ve çoğunluğun düştüğü bu d...