Ana içeriğe atla

Kayıtlar

GÖNÜL BOHÇASI: TAŞINDI

En son yayınlar

SIRRIMA SADIK SATIRLAR - ZEYNEP HAVVA AKYOL

Kendimi bildim bileli bu köyde yaşıyorum. Anam babam yoktur. Neredeler bilmem. Beni bir gece vakti, köyün orta yerine bırakmışlar. Neyse zaten onu bile hatırlamıyorum. Konuşmayalım böyle meseleleri. Köyün sakinlerinden Rahmetli Zühre ana, almış beni yanına sağolsun. Oğlu Mahmut’la birlikte kardeş gibi büyüttü ve yetiştirdi beni; bugünlere. Mahmut’u çok severim ama sevgim yüreğimin önüne geçebilir mi bilmem. Mahmut yüreğimi söktü de üstüme toprak atmaya kıyamadı.  Mesele şu ki gönlüm bir yıldız gözlüye kaydı. Ailesiyle tanışıp konuşmak istedim. Her hafta onun köyüne gidiyordum ‘kızınızın yüzünü kendime gök edinmek istiyorum, rıza var mıdır’ demek için. Ama nafile. Camide rast gelirsem babasıyla ya da kardeşleriyle konuşuyordum. Gel zaman git zaman yapamayınca vazgeçtim denemekten. Sevdamdan değil yanlış anlama, ailesiyle konuşmaya çalışmaktan. Baktım yapamıyorum, bizim Mahmut’a açtım derdimi, ‘benim adıma gidip babasıyla konuşması’ için. Öyle sevindi ki, onun sevincinden ben de hey

DÜREFŞAN - SAMİ MERCİMEK

Çok il göçtüm uzağında, El olmağa, Uçmağa vardım dürefşan, Tespihimin sağrısına, Adın dedim, Her baş parmağıma dolandığında adın, Gözüm göğe değdi dürefşan. Sazın ince telleri hep ahuzar, Bu kalbin ağrısı hep aynı yar, Çiçekler açar, Canlar akar, Gidenler döndüğüne bakar, Bana incilerini attığın an, Gökler yüzümü kime yazar, Bir sen bilirsin dürefşan. Kurudur ayazın baharın, Kurudur feryadın figanın, Bana, uçan kuşların, Yola düşen abdalın, Sağ yanında seni taşıyan, Bu hamalın, Yükünü sen söyle, Hafifliğimi sen bilirsin dürefşan. Bir kınalı el, Bir edalı bakış, Bunlara mıdır yalvarış, Bende ki bana uzanış, Hakkın indinde olmaya varış, Uzağında, kışında, yazında, Sana el olmam değil midir dürefşan...

ALMANLARIN DEĞERLİ KALBİ: GOETHE

Johan Wolfgang von Goethe, 1749 tarihinde Frankurt’ta doğdu. Nesilden nesile gelişip zenginleşmiş, Thuringen’li bir esnaf ailesinin çocuğuydu. Babası geniş kültürlü bir hukuk bilginiydi. Goethe de babası gibi hukuk okudu. Bu arada birtakım şiirler yazdı. İlk şiirlerini yaktıktan sonra, bazılarını kitaplar halinde yayınladı. Goethe’nin sanat hayatında, Strasbourg’da geçirdiği günlerin büyük önemi vardır. Frederika Brion’la bu şehirde tanıştı; aralarındaki aşk tamamıyla platonikti, üstelik de acı bir ayrılışla sona erdi. Ama Goethe’nin bu aşkın etkisiyle yazdığı şiirlerin, Alman edebiyatının ilk modern şiirleri oldukları söylenebilir. Strasbourg katedraline duyduğu hayranlıksa, başka bir alanda önemli bir eser yazmasına yol açtı: Alman Mimarisi Üzerine. Bu eser, büyük bir ilgi gördü, o zamana kadar hor görülen gotik sanatın sevilip benimsenmesini sağladı. Daha sonra 1773 yılında, Shakespeare’i örnek olarak alan yer, zaman ve hareket birliğini hiçe sayan bir oyun yazdı: Demir Elli Berl

TAM UYAK: DÜŞÜNCELİ KALP - İLTÜZER OKAN

Farkında olmadığımız ancak hayatımızda farkındalık yaratan ‘sorgular diyarı’, belirli olayları daha iyi şekilde ayırt etmemize yardım eder. Ayrıca bu sorgulama, günün bir olayını değil, her günü yaşatan olayları kapsar. Neden, nerede, kim, kimlerle, nasıl vesaire... Sürüp giden bir sürü soru edatı... Böyle denildiği zaman kulağa çok basit geliyor olabilir, fakat minik merak kırıntılarıyla kendi çapımızda yapmış olduğumuz bu çeşit sorgulamalar bizleri altı doldurulmamış hiçbir şeye inanmamaya sevk eder. Her defasında daha çok merak ve daha çok öğrenme isteği... Peki, yaşadığımız dünyada sebepler âlemi olmasaydı neler yapacaktık? Değerlendirme : Çok sevdiğimiz birisini kaybettiğimizde, ‘neden’ demeyi gerektirecek bir sebep ortada yoktur. Bu durum kişiye, sorgusuz ve sessiz bir kaybediş yaşatır. Veya tam tersi; kazanmak için deli olduğumuz bir sınav vardır, fakat nedenin nedeni olmadığı için kazanma isteğimizin bir sebebi de yoktur. Ve kazanmak için bir neden yoksa eğer, istemenin de

ACININ ‘İNCE DOKUNUŞU’ - YASEMİN ARIK

Birçok akademik çalışma üst üste gelince, bir evi sıtır edebilecek duvar niteliğindeki devasa bir kütüphanenin de meydana geldiği söylenebilir. Bununla beraber birçok  TV programının da hassas konularda farkındalık yaratmak için üstün çabalar gösterdiklerine şahit olunur. Peki bunlar, amaçlanan hedefe ulaşmakta başarılı olabiliyorlar mı? Eğer bu sorunun cevabı ‘evet’ ise, neden -hiç durmadan kanayan- yaralarımız hâlâ kanamaya devam ediyor? Çünkü önemli bir şeyi atlıyoruz. Bütün bu bilgi yüklü anlatımların gücü ile katedemediğimiz mesafe, birbirine pek yabancı fakat bir o kadar da birbirine yakışan yürekli iki kelime ile çözümlenebilir. Bu durumu isterseniz Uçurtma Avcısı’nda geçen şu iki kelimelik söz dizisi ile örneklendirelim: ‘genetik piyango’.  Bizler yanılıyoruz. Nefes alıp vermekte iken ısrarcı bir acıyı, gerçekliğin bütün cilvesini kullandığımız vakitlerde, çözümlenmiş şekilde aşikâr ettiğimizi sanıyoruz. İşte bu durum, ‘acının ince kederini’ yansıtmakta eksik kalıyor. Oy

BİLMİYORUM - FARUK SARIKAVAK

Günlerden Cuma... Sabaha kadar oturup birileriyle dertleşme isteği var içimde. Belki dertleşemem; bilmiyorum... Hani derler ya ‘şuramda bir acı var’ ya da ‘şurama bir şey oturdu’ diye... İşte o durumdayım. Şuramda bir acı hissediyorum. Neresi olduğunu anlatmaya gerek yok. Konuya damardan ve darmadağın gireceğim. Âşık mıyım, değil miyim; bilmiyorum. ‘Gel gör beni Aşk n’eyledi’ diyen Yunus gibi miyim; bilmiyorum... Dergâha doğru odun bulabilirim ama dünyaya doğru adam bulabilir miyim; bilmiyorum... Ben şimdi onunla beraber aynı havayı solumak için neler vermezdim. Aynı gökyüzüne bakmak için, aynı denizi ve güneşin batışını birlikte izlemek için neler vermezdim. Ona gelirsek... O, beni şu dünya gözüyle görmek bile istemedi. Ama ben şu hadis-i şerife güveniyorum: ‘Ahirette kişi sevdiğiyle beraberdir.’ Beni şu dünyada ayakta kalmaya dayanak yapan tek sözdür bu hadis. Yoksa nasıl dayanırdım bu acıya? Gerçi bu hadis olsa da ben hâlâ şundan şüpheliyim; ya o beni sevmezse? İşte A